Anastasiadis, Fileleftheros’a verdiği yeni yılın ilk söyleşisinde yarın (2 Ocak) Atina’da Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail arasında imzalanacak EastMed doğal gaz boru hattı projesinin hayata geçirilmesine dair anlaşmaya ve Berlin görüşmesi özelinde Kıbrıs sorununa değindi.
Rum lider, Atina’da yarın gerçekleşecek üçlü görüşmenin ve imzalanacak anlaşmanın üç ülkenin “egemenlik haklarıyla egemenliklerini Münhasır Ekonomik Bölge’lerinde kullanma haklarını yeniden teyit etme önlemi olacağı” gerekçesiyle “çok önemli olduğu” görüşünü ortaya koydu.
“EGEMENLİK HAKLARININ YENİDEN TEYİT EDİLMESİ ÖNLEMİ”
Rum tarafında, devletler arasında imzalanacak bir anlaşmanın Türkiye’nin faaliyetlerini engelleyemeyeceği ve bu projede belirleyici unsurun müdahil şirketler olacağının söylenmekte olduğu hatırlatıldığında, “Böyle bir anlaşmanın imzalanması Türk faaliyetlerini engelleme önlemi değildir” diyen Anastasiadis, şöyle devam etti:
“Bu, devletlerin egemenliklerinin ve MEB’lerinde egemenlik haklarını kullanmalarının yeniden teyit edilmesi önlemidir. Projeye dair inceleme AB tarafından finanse ediliyor. Dolayısıyla, işbirliğine dair siyasi iradenin ve Avrupa’nın enerji güvenliği hedefinin başarılmasının ifadesidir. Projenin hayata geçirilmesini etkileyen belirleyici unsurların çok olduğu kuşkusuz. Eleştirenlere şunu soruyorum: Türkiye’nin hedefleri etkilenebilir diye pasif mi kalalım? Yani, Ankara egemenlik haklarını sorguladığı sürece, Türkiye öfkelenebilir veya başka bir şekilde davranabilir diye gerek AB, gerek müdahil devletler herhangi bir karar almaktan kaçmalı mıdır?”
“HALKA HİKAYE ANLATMASINLAR…”
Anastasaidis, AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun birkaç gün önce kendisini “halka hikaye anlatmaktan vazgeçmeye çağırdığı” hatırlatıldığında, halka hikaye anlatmayı düşünmediğini, böyle bir niyeti olmadığını, imzaların atılması ile Türkiye’nin faaliyetlerinin son bulacağını da söylemediklerini belirtti. Türkiye’nin Mavi Vatan’ı kurma stratejisi olduğunu da hatırlatan Anastasiadis özetle şöyle devam etti:
“Halka, güya çözüm sunulduğunu ama bizim tarafça siyasi irade gösterilmediği için gerçekleşmediği ve Türkiye’nin izlemekte olduğumuz bütün kanunsuz faaliyetlerinin Kıbrıs sorununun çözülmemesinden kaynaklandığı hikayesini anlatıyorlar. Burada Yunanistan’ın, Mısır’ın ve Kıbrıs’ın egemenlik haklarının sorgulanmasından söz ediyoruz. Egemenlik haklarının sorgulanması aslında yalnız Kıbrıslı Rumları değil, Kıbrıslı Türk vatandaşlarımızı da etkiliyor. MEB’in küçülmesi, kısıtlanması veya tanınmaması Kıbrıslı Türk vatandaşlarımızı da etkiler. Dolayısıyla, olan her şey Kıbrıs sorununun, Kıbrıs Rum tarafı veya Kıbrıs Cumhuriyeti yüzünden çözülmemesine bağlanmasın. Unutulmasın ki Kıbrıs Cumhuriyeti BM ve AB üyesi egemen bir devlettir.”
TALAT’IN SÖYLEMİ…
Anastasiadis, II. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın, Kıbrıs sorununun çözülmesiyle Doğu Akdeniz’deki bütün sorunlar çözülür söylemini nasıl algıladığı da sorulduğunda “Sayın Akıncı’nın iyi niyetine inanıyorum. Ama aynı zamanda hareket alanının kısıtlı olduğunu da biliyorum. İyi niyetli olduğundan kuşkum yok. Beni endişelendiren, gelmiş geçmiş bütün Kıbrıs Türk toplumu liderlerin dizginlerinin veya kontrolünün Türkiye’nin elinde olmasıdır. Sayın Mehmet Ali Talat çözüm yanlısı değil miydi? Konjonktür Dimitris Hristofyas’a Kıbrıs Türk tarafından müzakereci olarak Mehmet Ali Talat’ı getirdiğinde neden anlaşma sağlanamadı? O zamanlar AKEL, Kıbrıs sorununun çözülmesiyle bugün cereyan edenlerden birçoğundan kaçınılacağını bilmiyor muydu? Kıbrıs sorunu neden çözülmedi? Dimitris Hristofyas veya Mehmet Ali Talat istemediği için mi? Dolayısıyla, Kıbrıs sorununun 2013’de ortaya çıkmadığı, ihanetin ve 1974’teki Türk müdahalesinin sonucu olduğu anlaşılsın”
ENERJİ PROGRAMI…
“Doğu Akdeniz’de sular sürekli ısınıyor. Enerji programına devam edecek misiniz? Üçlü anlaşma tek başına Türk meydan okumalarını caydıracak unsur mu?” sorusu üzerine, Anastasiadis, müdahil şirketler ve devletlerle işbirliği içinde enerji programlarını uygulamada kararlı olduklarına işaret etti. Anastasiadis, üçlü işbirliklerinde de müdahil ülkelerin en yüksek faydayı edinmesinin hedeflediğine işaret ederek, askerî ittifak olmadığını söyledi. Rum lider “Üçlü işbirliklerinin görmezden gelinen önemi, MEB sınırlandırmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarının güvenceye alınmasıdır. Bu işbirlikleri ve MEB sınırlandırmaları olmasaydı, uluslararasında konumumuz ne olurdu?” dedi.
Mısır’la üçlü işbirliğinin Fransa’nın da katılımıyla yakında 4’lü hale geleceği hatırlatılarak, bu ülkenin bölgeye ilgisi bağlamında Fransa’nın aktif bir katılım göstermesini bekleyip beklemediği sorulduğunda, her ülkenin kendi ekonomik menfaati peşinde olduğunu söyleyen Anastasiadis, Fransa’nın egemenlik haklarının veya toprağının sorgulanması tehlikesi bulunmadığını anlattı.
“SICAK TEMAS TEHLİKESİ VAR, ANCAK…”
Anastasiadis, Türkiye’nin, “Yunanistan’ın tahammülünü sınamak için Güney Kıbrıs’a da doğrudan etkisi olacak bir sıcak temasa girişip girişmeyeceği, bu yönde bir endişesi olup olmadığı” sorusu üzerine Türkiye-Libya mutabakatı sebebiyle ABD başta olmak üzere birçok ülkenin gösterdiği tepkilerin Türkiye’yi caydıracağını umduğunu söyledi.
Anastasiadis, “Tehlikeler, sadece ümit etmekle savuşturulmaz. Sonunda, müdahaleler ile böyle bir olasılığın caydırılacağına inanıyorum” dedi.
YUNANİSTAN İLE MEB SINIRLANDIRMASI YAPMAMA NEDENİ…
Kendisini, Yunanistan ile MEB sınırlandırması anlaşması yapmaktan alıkoyanın ne olduğu sorusuna karşılık, Miçotakis hükümeti ile ilişkilerinin, tıpkı SİRİZA hükümetiyle olduğu gibi, mükemmel olduğunu ve iki ülke arasındaki ilişkiler hakkındaki söylenenlerin gerçeği yansıtmadığını söyleyen Anastasiadis, “İki ülkenin MEB sınırlandırması yapmama nedeni tamamen teknik” cevabını verdi.
“LAHEY’E BAŞVURU HAZIRLIK AŞAMASINDA”
Anastasiadis, Lahey’e başvuru konusunun ne aşamada olduğunun sorulması üzerine, “İlerliyoruz. Hazırlık aşamasındayız. Sunulduğu zaman Türkiye cevap vermeye çağrılacak” yanıtını verdi.
Rum Yönetimi Başkanı şöyle devam etti:
“Ya reddetmeyi seçecek –reddetmek hakkıdır çünkü uluslararası sözleşmeyi kabul etmiyor- ve hatta hakemliği de reddedecek. Veya başka örneklerde olduğu gibi ilk başta reddedecek, daha sonra bir hakemliği kabul edecek çünkü sıcak temas veya çatışmaların önlenmesinin tek yolu budur. Hakemlik, uluslararası hukuk temelinde her bir ülkenin ekonomik bölgelerini belirleyecek.”
“KIBRIS SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ HAVADA OLDUĞU SÜRECE….”
“Bu konuların Kıbrıs sorunuyla ilgili müzakere masasında bulunması ihtimalini göz ardı ediyor musunuz? Zaman zaman Kıbrıs müzakereleri çerçevesinde bu konuların da görüşülmesi yönünde çeşitli çabalar oldu” sorusuna karşılık Anastasiadis, “Kıbrıs sorununun çözümü havada olduğu sürece Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarının sorgulanmasını kabul etmem” dedi. Anastasiadis, şunları ekledi:
“Halkın beklentilerine cevap veren, her iki toplumun da kabul edebileceği, BM ve AB ilke ve değerleri çerçevesinde bir çözümün bugün karşı karşıya bulunduğumuz sorunların ortadan kalkmasına önemli ölçüde yardımcı olabileceğinden kuşkum yok. Elbette bu ancak Türkiye, kendisinin ve haklarını savunduğunu iddia ettiği Kıbrıslı Türklerin çıkarına olduğunu anlaması şartıyla olacak. Bunun için, BM üyesi egemen bir devlet MEB’ini Deniz Hukuku Sözleşmesi temelinde belirler. Uluslararası hukuk ilkesini kabul etmesi gerekir.”
“EGEMEN BİR DEVLETİN MEB’İ…”
Gazetenin, “Kıbrıslı Türklerin istediği tam tersi” yorumu üzerine Anastasiadis şöyle devam etti:
“Egemen bir devletin MEB’i konusu müzakere masasına konulmaz çünkü mesele, Türkiye’nin ne alacağı ve Kıbrıs sorununun çözümü için ne şart koşacağı olacak. MEB konusu, siyasi eşitlikte, onların yorumladığı gibi, tanınıp tanınmadığı ve Merkezî Hükümet tarafından alınacak bütün kararlarda bir olumlu Kıbrıslı Türk oyuna sahip olup olmayacakları konusunda daha ileri diyalog için ön şart olarak ortaya konuluyor. Dolayısıyla, diyaloğun devam etmesi için peşin talepte bulunuluyorsa, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uluslararasında tanınan MEB’indeki egemenlik haklarını da karıştırmamızın ne anlama geleceğini hayal edebiliyor musunuz?”
Anastasiadis “Müzakerelerin yeniden başlaması hedefiyle Berlin’e gittiniz. Orada, mevcut Türk tezleri ortadayken bir anlaşmaya varsaydınız, böyle bir anlaşmanın perspektif ne olurdu?” sorusunu yanıtında, sorunun, Türkiye’nin bu aşamada üçlü görüşmeyi de, beşli konferansı da istememesi olduğunu söyledi. Berlin’e, BM Genel Sekreteri’nin daveti üzerine gittiklerine işaret eden Anastasiadis, Berlin görüşmesi öncesinde Türk hükümetinin itirazları olduğunu ve referans şartlarında Cumhurbaşkanı Akıncı ile karşılıklı anlayışa varamadıkları için değil, Türkiye’nin referans şartları ve izlenecek prosedürün gayrı resmi 5’li konferansta belirlenmesini istemesinden dolayı anlaşamadıklarını iddia etti.
“REFERANS ŞARTLARINDA KARŞILIKLI ANLAYIŞ OLMASINA RAĞMEN…”
Nikos Anastasiadis “9 Ağustos görüşmesinde iki lider arasında karşılıklı anlayış vardı. Buna rağmen Ankara’nın müdahaleleri nedeniyle referans şartlarına dair anlaşma başarılamadı. Bu vesileyle, güya Kıbrıs Rum tarafı iyi niyet göstermesi gerekirdi eleştirisini yapanlara da yanıt vereyim. Anlaşma, Kıbrıs Rum tarafına bağlı değil. Müzakerelerin yeniden başlamaması veya diyaloğun çökmesi konusunda Kıbrıs Rum tarafının suçlanmasına artık son verilmeli” ifadelerini kullandı.
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs geçici özel danışmanı Jane Holl Lute cephesinde yeni bir şey olup olmayacağı sorusuna, bunun BM Genel Sekreteri’ne bağlı olduğunu ancak şimdilik Lute’un Ada’yı ziyaret etmesi ihtimalini görmediğini söyleyen Anastasiadis, hemen önümüzdeki dönemde bir şey beklenemeyeceğini kaydetti.
CUMHURBAŞKANI TERCİHİ….
Anastasiadis, KKTC Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir tercihi olup olmadığı sorusuna karşılık ise, bu konuda ne olabileceğine dair bir pozisyon almayı düşünecek son kişi olduğunu söyledi. Anastasiadis, “Her iki toplumun da güvenlik duygusunu –yalnız asker konusunda değil, insan haklarının tesisi konusunda da- tatmin edecek bir çözüm bulmak için müzakerelerde ilerleme kararlılığında bir lider seçilmesini arzu ederim. Bu da karşılıklı saygı ve tanınmış uluslararası örgütlerin temel ilke ve değerlerine saygıyla olur” dedi.