Tarih baştan sona yaşanır ama sondan başa doğru yazılır.
Bu sözü dikkate aldığınızda Akıncı özelinde toplum adına kaçıyor olan tarihi fırsatı düşünüp üzülmemek elde değil.
Federal çözümün en büyük savunucusu olan Akıncı’nın Crans Montana süreci sonrasında yapabileceği son derece kritik bir katkı vardı.
O da şuydu.
Siyasi iradeyi büyük ölçüde etkisi altında tutan partiler üstü kamuoyundan dolayı Rum siyasi liderlerin bizden gasp edilen devleti bizi azınlık konumuna sokmadan paylaşmak istemediği tespitini bir kez de Akıncı ifade edebilirdi.
İfade etmenin ötesinde gereği olacak adımı atabilirdi.
Federal çözümün bu şartlarda şu an ulaşılamayacak bir hedef olduğunu ve başka çözüm modellerinin de konuşulmasının artık şart olduğunu açıklamış olması Kıbrıs Türkü için son derece önemli bir konsolidasyon noktası ve bir sonraki hamlenin adım taşı olurdu.
Crans Montana sonrası bunu söylemiş olması ve bu yönde adım atması ondan önce Kıbrıs Türküne liderlik etmiş Küçük ve Denktaş’ın konumuna yalnızca Akıncı’ya münhasır farklı bir sebepten dolayı onu oturtmuş olacaktı.
Denktaş, olacağına inanmayarak federal çözüm için derin hukuk bilgisine dayandırdığı Allah vergisi ikna kabiliyeti ve bitmez tükenmez enerjisi ile yıllarca müzakere etti. Federal çözüm olacaksa da böyle olur diye mücadele verdi. Ömür bırakıp gitti ama Rum tarafının tutumu ile ilgili gelişmeler günden güne onu haklı çıkardı.
Akıncı ise olmayan Kıbrıslılık temeline dayalı federal çözüme inanarak zamansız tavizler (örnek Omorfo) de vererek müzakere etti ve bu inancının karşılıksız kaldığını gördü ama inkâr sürecinden çıkamadı ya da çıkmadı.
Geçmişi uzun uzadıya yazmaya gerek yok.
Dr. Küçük, ada üzerinde dağınık duran Kıbrıs Türkünü bir dernek altında toplayan, Türkiye’ye biz buradayız diye bayrak sallayan liderdi. İlk harcı koyan oydu.
Denktaş, Dr. Küçük ’ün attığı temelin üzerine Türkiye ile birlikte çalışarak yeri geldiğinde ikna ederek Kıbrıs Türkünü fiziki olarak çatısı altına topladığı devleti kurdu.
Akıncı da Türkiye ile birlikte çalışarak federal çözüm olmuyor biz Rumlarla ortak devlet kurmak için anlaşmak istiyoruz ama artık başka çözüm modelleri ve yollarını da denemek lazım diyebilirdi. Belki de bunu söylemesi yine bizi federasyona ya da farklı bir çözüme yöneltecekti. Bu esnekliği göstermedi. ‘İlle de çözüm’ değil ‘ille de federal çözüm’ noktasına toplumu hapsetti.
Halbuki Crans Montana sonrasında bu esnekliği rahatlıkla göstereceği partiler üstü siyasi ve toplumsal ortam oluşmuştu.
O kapıyı açıp kendi döneminde sonuç alamasa da tarihte yerini alıp ondan öncekiler gibi bayrağı bir sonraki lidere devredebilirdi.
Merkezdeki seçmenin üzüntüsü ve hayal kırıklığı Akıncı’nın Kıbrıs Türkü adına bunu yapmamış olmasıdır.
Kim ne derse desin bu fırsat kapısını ‘kındırık’ da olsa açan bugün var yarın olmayacak yine de samimiyeti test edilmeye muhtaç bir Rum lider karşısında varken bu fırsatı geri itti Akıncı.
Son bir şans diyerek yetki aldığı merkezdeki seçmen Türkiye ile ilişkileri getirdiği nokta ile birlikte Crans Montana sonrası inkâr sürecinden çıkamayıp izlediği siyasetle toplum adına kaçırdığı tarihi fırsatı seçimde esas alarak değerlendirecektir. Akıncı’nın bir bütün olarak performansının esas değerlendirme noktası bu olmalıdır.
Kimlik üzerinden tepki yaratıp tabiri caizse ‘otel lobisindeki dimdik duran parlatılmış metal saksı’ işlevindeki boş dik duruş siyaseti ile bundan kaçışı yoktur.
Seçim tarihi yaklaştıkça aklı selime gelecek olan Kıbrıs Türkünün tepki siyaseti ile yol almaya yönelik söylemlere karnının tok olduğunu göstermesinin zamanı gelmiştir.
‘Son şans’ ve ‘başka nesle kalır’ deyip son 3 yıldır federal çözümün hayal olduğunu inkâr ederek boşa zaman geçirmek umut hırsızlığı değilse nedir?
Seçim günü yaklaştıkça Kıbrıs Türkü merkez sağ ve soldan başlayarak Akıncı’nın umut hırsızlığına Kıbrıs sorununa çözüm arayışında kendini dar bir çerçeveye hapsetmemek adına dur diyecektir.
Geldiğimiz noktada artık anlaşılmalıdır ki Kıbrıs sorununa çözüm arayışındaki en hafif yük gerçekleri söylemek ve sahaya da yansıyacak proaktif siyasetin gereklerini yerine getirmeye başlamaktır.
Önümüzdeki dönemin bunun tescilleneceği dönem olabilmesi, Kıbrıs Türkünün başını inkarın ağırlığı ile eğdirmeyeceğini göstermesiyle mümkün olacaktır.
KKTC yönetimi altında eski sakinlerine Maraş’ı açmak ve arkasından bu açılıma uygun atılacak adımlar ile bu hayal kırıklığına ve umut hırsızlığına son verilebilir.
3. bir yol mümkündür.
Yeter ki isteyelim. Bu seçimde bu tercih önümüzde vardır.
3. yola şans vermezsek bilin ki bundan sonra ne zaman başlayacağı ve biteceği meçhul müzakere sürecinde önümüze karşılığında hiçbir şey elde edilmeden Omorfo’da verilen toprak tavizinden sonra Karpaz gelecektir.
Maraş konusunda Akıncı’nın görüşü bellidir. Bütünlüklü çözümün parçası olarak verilecek taviz olarak görmektedir.
Akıncı Maraş’ı Rum’u anlaşmaya zorlayacak kaldıraç olarak görmemektedir.
2015’te Akıncı’ya özellikle merkezdeki seçmenin verdiği desteğin en büyük dayanağı Rum’un gittiği yere kadar oyalama siyasetini bozacak son bir fırsat olarak görülmesiydi.
Crans Montana sonrasında değişen koşullarda takındığı tavır ve Türkiye’ye rağmen izlemek istediği siyaset ile Akıncı 2020 seçimlerine Rum’un eski müfredat üzerinden oyalama siyasetine en uygun kişi olarak girmektedir.
Görünen köy kılavuz istemez.
11 Ekim seçimi makul ve mantıklı olanı soğukkanlılıkla iç siyasete dayalı tepki ve hassasiyetlerimizin üstüne koyma seçimi olmalıdır.
‘First things first’.