Gerçekten bilen var mı? Ya da aralarında fikri olarak bir fark var mı, belki de daha yerinde bir sorudur.
Seçim sürecini ada dışından ama yakından takip ettim. Çözümü savunan, çözümün her ne şekilde olursa olsun bizi AB çatısı altında tutması gerektiğine inanan biri olarak bu konu hakkındaki gözlemimi kendini merkezde gören seçmenler için bir de ben yazayım dedim.
Bu vesileyle iki aday kalan 3-4 gün içinde bugüne kadar itinayla yapmadıklarını yapıp aralarındaki farkı dile getirirlerse biz de birinci elden öğrenmiş oluruz. Müdahale ve Maraş konusu dışında biraz da bu konunun üzerinde farklılıkların anlaşılması için durmuş oluruz.
Akıncı ve Erhürman’ın biri aday olmasa ya da ikinci tura kalsa en rahat geçişkenlik sağlayacak olan seçmen bu ikili arasında olur görüşü genel kabul görmüş kanıdır.
Bundan dolayı da Akıncı ve Erhürman arasında fikri olarak bir fark var mı sorusunun cevabı “fark yoktur” olur. İkisi de Federasyon görüşmelerinin bırakıldığı yerden devamını istemektedir dersek yanlış olmaz. Dikkatlice izledim her ikisi de yapılan açık oturumlarda bunu teyit eder söylemler içinde oldular. Akıncı çok daha kestirmeden net, Erhürman da engin hukuk bilgisinden dolayı daha süslü laflarla bunu söyledi. Söylediklerini bir iki kez tekrar izlediğimde altına çizgiyi çektiğimde ille de federasyon çıktı. En azından direk söylemese de o da Akıncı gibi bir defa daha bir de ben deneyeyim noktasındadır.
Fikri olarak bir fark yoksa, ki öyle gözüküyor, o zaman fark başka nerede olabilir? Müzakere yönteminde ve her ne sebepten dolayı olursa olsun dışa vurmak istemedikleri müzakere taktiğinde mi?
Akıncı’nın Crans Montana’ya kadar çok daha belirgin bir şekilde ‘ucu açık’ görüşme olmaması için bir siyaset yürüttüğü görüşündeyim. Akıncı’nın dönemine referans verilirken ‘CM öncesi’ ve ‘CM sonrası’ diye yazılacaktır. Bu seçimde bizim için referans olacak olan fiili durumu temsil ettiğinden dolayı en güncel olan CM sonrasıdır.
Göreve yeni gelmesi ve büyük bir parti tabanına dayanmadan seçilmiş olmasının da etkisiyle hakikaten çözüm için ciddi bir çaba ortaya koydu Akıncı. Bunun da en belirgin ifadesi Crans Montana’ya kadar giden süreçte 2-3 kez söylediği “yüzdük yüzdük sonuna geldik” söyleminde saklıydı. Crans Montana’da Rum’u haritayı da vererek köşeye sıkıştırıp batının da desteği ile bir anlaşmaya zorlayacağını düşündü. Tek sıkımlık kurşunu vardı. Sıktı ama tutturamadı. Iskaladı. Gela geldi.
Crans Montana’nın başarısız olmasıyla 50 küsur yıllık birikime sahip sürecin kristalize olmasının nasıl bir sonuç doğuracağını hiç hesap etmedi. Bir anda kendini federasyonun olmayacağını tescilleyen siyasi konumuna oturttu.
Dogma insana bunu yaptırır. Ezber bozulur, kör olur, nefessiz kalır, söyleyecek kelam bırakmaz. Gözünüzün önüne getirin nitekim öyle de oldu.
Hele hele Anastasiades ’in Çavuşoğlu ile federasyon dışındaki, samimiyeti test edilmeye muhtaç tarihi açılımı, Akıncı ile ayni liglerde oynamıyor olduğunun tespitiydi.
Akıncı bu dönemde afalladı. Bunun şaşkınlığı ile akıl edemediği “Rumlar iki devletli gevşek federasyon mu istiyor” diye aslında bize değil Rum tarafındaki kamuoyuna onu kurtarmaları için ip atılmasını istedi. İnkardan çıkamayanın imdat demesinin işaret fişeğiydi. Yoksa Akıncı’nın iki devletli çözümü bir kenara bırakın gevşek federasyon ya da konfederasyon ile bile işi yoktu. Erhürman liderliğindeki CTP Rum liderin tekrar ediyorum samimiyeti test edilmeye muhtaç farklı çözüm modelleri açılımını niye değerlendirmiyorsun diye Akıncı’ya bir eleştiride bulunmadı. Niye Türkiye ile bu noktada uyum içinde çalışmayı reddediyorsun da demedi. İlle de çözüm istiyoruz bu şekilde olacaksa bu tarihi fırsatı bizim için değerlendir. Sana özgü bizim de desteklediğimiz çözüm iradesini bu yöne kanalize et arkandayız. Aday da göstermeyeceğiz yürü, demedi; diyemedi.
O zaman Erhürman ile Akıncı arasında temelde bir fark yok dersek yanlış bir ifade olmaz.
Hani seçim sürecinde “Türkiye ile kavga etmeden uyumlu çalışacağız farkımız burada” diyor ya Erhürman. Bu noktada o gün CTP lideri Erhürman’dan tıs çıkmadı. Görüldü ki gün saat geldiğinde tercih yapmak gerektiğinde “ille de federasyon” son derece haklı sebeplere ve Türkiye’ye rağmen “ille de çözüm” iradesine ağır bastı ve basıyor.
Erhürman direk söylemese de Türkiye ile ilişkilere yönelik “ben kalkıp Suriye ve Hatay konusunu medya üzerinden gündeme taşımazdım” demekten öteye bir farkım olmazdı demeye getiriyor. Bizim için hayati önemi olan Kıbrıs konusuna çözüm arayışında Akıncı’dan tepki oylarını konsolide etmek adına böyle bir yola başvurmazdım demenin ötesinde bir fark olmazdı. Akıncı’nın tamamen seçilmesine yönelik tavrından dolayı oluşturduğu yükü düşünürseniz yine de önemli bir güvencedir Erhürman’ın bu noktadaki farkı.
Bence esas görüş ayrılığı farklı bir noktada gelişti.
CTP’nin kurumsal görüşü siyasi eşitliğin sağlama alınmadan ve anlaşmaya varılmadan önce nihai haritanın verilmemesi ve Crans Montana sürecinin daha önce defalarca olduğu gibi mutabakatsızlıkla sonuçlanması pahasına devam etmesiydi.
Bunu da seçim sürecinin başlangıcında zaman zaman CTP’nin doğal sözcülüğüne soyunan Talat’ın Akıncı’yı kastederek “bizim kazanımlarımızı ve süreci heba etti” söyleminde saklı olduğunu düşünüyorum. Heba edilen verilen harita ile giden toprak değil federasyon fikriydi.
Erhürman’ın lideri olduğu CTP, konuşula gelen parametrelerin dışında bir federasyon modelini Rum liderin telaffuz etmesinin şaşkınlığı ile birlikte esas olarak gündeme gelmesinin sorumluluğunu Rum lider yerine Akıncı’ya yükledi.
Fark burada.
Buradan Akıncı yüzdük yüzdük sonuna geldik söyleminden hareketle ucu açık olmayan bir süreci hem inancı hem de siyasi geleceği için esas aldığı sonucu çıkıyor.
Anlaşmaya imza koyan siyasi olarak seçilme şansının yüksek olacak olması yanında, dönüşümlü başkanlığın da kabulü ile de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Kıbrıslı Türk Başkanı olup tarihe geçmek de yeterli bir çekim gücü olmuştur. Akıncı’nın tartışmaya açık olsa da niyeti ve motivasyonu bu oldu.
Erhürman ise liderliğini devraldığı CTP’nin Annan planındaki evete dayanarak Rum’u AB’nin ve ABD’nin baskısıyla er ya da geç bir anlaşmaya zorlayacağı sonuç olarak ucu açık olan bir müzakere taktiği ile hareket edilmesini esas aldı.
Görüldü ki, kışın tabiri caizse ‘Avrupa Birliği evinin’ dışında ayazda, yazın da güneşin altında sıcakta kalan Kıbrıs Türkü ile ‘evin’ içinde kışın sıcak yazın da serinde olan Rumlar arasında öyle beklemeyle mahallenin diğer komşularının baskısıyla kapanmayacak aksine açılacak bir fark var.
CTP’deki iflas eden federasyon fikri yanında böyle de bir naiflik yıllar geçmiş olmasına rağmen devam etti ve hala daha Erhürman liderliğinde devam ediyor. Siz bakmayın Akıncı’ya göre farklı bir ambalaj taşıdığına Erhürman’ın. Tufan Erhürman al komşun olsun bir kişiliğe sahiptir ama Kıbrıs da çözüme ulaşma konusunda dogmanın o da hapsindedir.
Akıncı ile Erhürman arasında 4×3 ile 6×2 arasındaki fark kadar fark vardır. Rakamlar farklı sonuç aynıdır.
Tatar bu algoritmanın neresindedir derseniz?
Eee, o da 12×1’dir. Söylem ve dayandıkları noktalar çok farklı dursa da Tatar da Akıncı ve Erhürman ile ayni sonucu vermektedir. Üçü de statükonun devamının ta kendisidirler.
Adaylar içinde farklı bir algoritma ile farklı bir sonuç elde edebileceğimiz tek bir aday vardır.
Onu da artık siz tahmin edin.
Kaybedecek pek de bir şeyimiz kalmadı hissine kapıldığınızın farkındayım ama 11 Ekim’de umudumuz ve ezber bozacak fark yaratacak seçeneğimiz vardır.
11 Ekim’deki o tek sıkımlık oyunuzu kendiniz ve bir sonraki nesil için fark yaratabilecek kişiyi bulup kullanın.
Piknik ateşini yakın.
Anne ve babalarımızdan miras kalan bize özgü inadımızla 3’ncü yolu, yeni siyasetin yolunu bulun ve deneyin.