spot_img
16.8 C
Lefkoşa
spot_img

AKBİRGÜN:“PANDEMİ VARSA, EKONOMİK KRİZ VARSA PSİKOLOJİK YÖNLENDİRMELER ÇOK ÖNEMLİDİR”

Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Abidin Akbirgün, gerilimi artırarak çok tehlikeli noktalara gidilebileceğini söyleyerek, hükümetin psikolojik faktörleri kullanması gerektiğini belirtti.

“Hükümetin psikolojik faktörleri kullanması, öfkeyi hangi düzeyde tutacağı, güveni nasıl artıracağı, nasıl tutarlı olacağı çok önemli. Bunun için çalışılması lazım, bilmiyorum çalışılıyor mu?” diyen Dr. Akbirgün, “Pandemi varsa, ekonomik kriz varsa psikolojik yönlendirmeler çok önemlidir. Bir mücadele içinde psikolojik yönlendirmeler çok önemlidir. Topluma ne kadar kaygı, ne kadar korku verilecek veya bunlar ne kadar azaltılacak? Bunları serbest bırakırsanız kontrolden çıkar. Psikolojik faktörlerin, hem söylem hem de tavır olarak kullanılması lazım” diye konuştu.

Dr. Akbirgün, toplumda genel bir temizlik yapılması gerektiğini kaydederek, sivil toplum örgütlerinden siyasi partilere tüm kurumların kendi içinde “çürükleri” temizlemesinin hükümete yapılacak en büyük baskı olacağını belirtti.

Dr. Abidin Akbirgün, “Üç çocuğunuz olduğunu düşünün, çok ağlayana daha fazla verirseniz, onu akıl hastası yaparsınız, diğerlerinde de kişilik bozukluğu olur, üç çocuğunuzu da kaybederseniz. Toplum da böyledir. Hükümet denen otorite dengeleri kuracak, ‘aciliyet budur’ diyecek ve yapacak. Ama bunu bilimsel şekilde yapacak, psikolojik faktörleri bilerek yapacak” diye konuştu.

Koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin önemine de vurgu yapan Dr. Akbirgün, şunları söyledi:

“Ruh Sağlığı Yasası’nın meclisten geçirilmesi gerekiyor. Biz şu anda bütün çalışmalarımızda 1932’den kalan yasayı, Fasıl 252’yi kullanıyoruz. İngiliz’den kalan bu yasanın içeriği çok ayrıntılı olduğu için bir düzen getirmiş ama güncellenmesi lazım. Biz güncellemeye başlamıştık, meclis komitesinde belli bir noktaya gelinmişti ama yarım kaldı.”

“Talep var ama biz karşılayamıyoruz”

Soru: Son 5 yılda, yıllara ve alanlara göre hastaneye başvuru sayıları gibi verileri paylaşır mısınız?

Dr. Akbirgün: 2021 yılında 21 bin 973 hasta erişkin psikiyatri servisine başvurdu, çocuk prikiyatri servisine başvuru sayısı da 8 bin 312 oldu. Amatem Polikliniği’ne yani madde bağımlılık polikliniğine başvuru sayısı da 8 bin 444. Adli psikiyatride muayene ve rapor sayısı da 231.

Yıllara göre yetişkin ve çocuk psikiyatrisi servislerine, Amatem polikliniğine yapılan başvurular, psikologlardan hizmet alan kişi sayısına da bakacak olursak, 2017 yılında toplam 21 bin 188, 2018’de 29 bin 234, 2019’da 34 bin 342, 2020’de 31 bin 337 ve 2021 yılında 30 bin 285 kişi başvurmuştur.

2021 yılında yatılı tedavi alan hasta sayısı 325, bunların 83’ü kadın, 242’si erkek. Bu rakamın 129’u madde bağımlısı tanısıyla yatmış. Yatan hasta sayısında son 5 yılda çok büyük fark yok. 2017 yılında 298, 2018’de 374, 2019’da 492, 2020’de 400, 2021’de 325 yatan hasta oldu.

Ancak bu rakamlar pandemi dönemi için sağlıklı bir veri değil çünkü pandemi döneminde hasta sayısında kısıtlamaya gittik, kapanmalar oldu. Yıllar içinde rakamlar aynı gibi görünse bile muhtemelen başvuru ihtiyacı artmış ama pandemi şartları gereği belki biz bu talebi karşılayamadık veya insanlar hastaneye gelmeye çekindi.

Aslında talep var ama biz karşılayamıyoruz çünkü doktor sayımız az. Önümüzdeki yıllarda yeni doktorların gelmesini bekliyoruz, hizmet verme kapasitemiz artınca sayılar da artacaktır. 

Sadece Lefkoşa’da ruh ve sinir hastanesi var, doktor sayımız artınca hizmeti bölgelere de yayabileceğiz ve talebi karşılayabileceğiz. Yetişkin psikiyatrisi servisinde 4, çocuk prikiyatrisi servisinde 4 doktor var, ayrıca 4 de psikolog var. Yetişkin psikiyatrisinde kadro var ancak başvuran yok çünkü yeterli sayıda psikiyatrist yok. Çocuk psikiyatristlerinin de hala teşkilat yasasında tanımı yok, doktorlarımız kadrosuz çalışıyor.

“Esas hedefimiz koruyucu ruh sağlığı”

Soru: En çok hangi sorunlarla başvuru yapılıyor?

Dr. Akbirgün: Bize genelde ilk başvurudaki şikayetler sinirlilik, uykusuzluk ve depresyon semptomlarıdır. Buranın tek hastane olması, imkanların az olması, bekleme süresinin uzun olması nedeniyle özele gidenler de oluyor. Muhtemelen bu rakamların iki katı vaka vardır. Bizim esas hedefimiz koruyucu ruh sağlığıdır.

“Ruh Sağlığı Yasası meclisten geçirilmeli”

Soru: Ruh Sağlığı Yasası hayata geçmedi henüz. Bu konuda durum nedir?

Dr. Akbirgün: Ruh Sağlığı Yasası’nın meclisten geçirilmesi gerekiyor. Biz şu anda bütün çalışmalarımızda 1932’den kalan yasayı, Fasıl 252’yi kullanıyoruz. İngiliz’den kalan bu yasanın içeriği çok ayrıntılı olduğu için bir düzen getirmiş ama güncellenmesi lazım. Biz güncellemeye başlamıştık, meclis komitesinde belli bir noktaya gelinmişti ama yarım kaldı. Yeni yasa da çok geniş kapsamlıdır. Örneğin son dönemlerde yaşlı insanlara hasta muamelesi yapıldığı görülebiliyor. Yaşlılık hastalık değildir, doğal bir süreçtir. Mevcut yasamızda aksi ispat edilene kadar herkesin ruh sağlığının yerinde olduğu yazar. 70 yaşın üstündeki bazı kişilerden mal devredebilmesi için normal raporu alması isteniyor. Ne hakla? Ruh Sağlığı Yasası’nda bu gibi düzenlemeler de var. O yasada koruyucu ruh sağlığı hizmetleri de tanımlandı, bu çok önemlidir. Çoğu Avrupa ülkesinde mahkeme kararı olmadan akıl hastanesine yatış yapılmaz. Bazı ülkelerde ve Amerika’da doktorun belli bir süre yatırma yetkisi var. Bizde doktor belli bir süre için yatış yapma yetkisine sahiptir. Bu konu da yeni yasa çalışmalarında tartışılan bir konuydu.

Şimdi çocuklar karar verip yaşlısını huzurevine yatırabiliyor. Onun karar yetisi olmadığına kim karar vermiş? 90 yaşında biri, kendi evi var, maaşı var, evinde kalmak istiyor. Hangi hakla huzur evine yatırılıyor? Ancak sağlık kurulunun ruh sağlığının yerinde olmadığını söylemesi neticesinde mahkeme kararıyla söz konusu kişi kendi isteği dışında huzurevine götürülebilir. Çok ciddi şekilde yaşlı hakları da ihlal ediliyor. Toplumun bilinçlenmesi çok önemli. Yeni yasa çalışması çok kapsamlıdır, yeniden gündeme alınmalı ve onaylanmalıdır.

“En büyük sorun madde bağımlılarıyla psikoz hastalarının aynı yerde kalması”

Soru: Pandemi döneminde Barış, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin bir bölümü alınmıştı. Pandemi döneminde ilaç sıkıntıları yaşandığını biliyoruz. Bu dönemde ne tür sorunlar yaşadınız?

Dr. Akbirgün: Burada en büyük sorun madde bağımlılarıyla psikoz hastalarının aynı yerde kalmasıdır. Biz o bölümü açıp sadece madde bağımlılarının kalacağı bir bölüm yapacaktık, pandemi olunca, istemeye istemeye, toplumun yüksek çıkarını düşünerek o bölümü verdik. Muhtemelen yakın bir dönemde bize geri verilecek. Ayrıca Amatem binasının inşaatı yarım kaldı, onun da bitirilmesi planları var. Geçmişte Barış Ruh ve Sinir Hastanesi’nin çok daha büyük bir alanı vardı, burada sürekli kalan hastaların açık alana, sessizliğe, yürüyüş yapmaya ihtiyaçları var. Şimdi sıkışınca olan onlara oldu, daha yeşil, daha huzurlu bir ortam olması lazım.

“Son 6 ayda kaygı seviyesi düştü, fazla düştüğü zaman rahatlama oluyor”

Soru: 2 yıllık süreçte bir psikiyatrist olarak neler gözlemlediniz? Daha önce pandemi döneminde kaygının çok da kötü bir şey olmadığını, koruyucu olduğunu da söylemiştiniz…

Dr. Akbirgün: Son 6 ayda kaygı seviyesi düştü. Fazla düştüğü zaman rahatlama oluyor ve covid vaka sayıları artıyor. Kimse maske takmıyor. Eskiden dışarıda yemeğe giderken insanlar kaygı duyuyordu ama şimdi çok rahat. Bence bu kadar rahat olunmaması için uyarıların da artması gerekiyor. Pandemi için bu yaz önemli. Yönetenlerin insanları yönlendirmesi lazım, kaygı düzeyi artırılacak mı, azaltılacak mı? Pandeminin ilk başında kaygı vardı ve kaygı dostumuzdu, belki de kaygı bizi korudu. Şimdi toplumda bir rahatlama var.

Kaygının kronik şekli tehlikelidir. Öfke de öyledir. Genelde anlık öfke ya da anlık kaygılar insanların ruh sağlığını fazla bozmaz. Ama kaygı ve öfke kronikleşirse ruh sağlığını bozabilir ve istenmeyen davranışlara da neden olabilir.

“Öfke şu anda serbest dolaşıyor, hedefi yok”

Soru: Gelecek kaygısı çok yoğun, ekonomik kriz var. Zaman zaman öfke patlamaları da gözlemlenebiliyor…

Dr. Akbirgün: Kaygının savunma mekanizmaları vardır, bunlardan biri de konuyu espriye vurmaktır. Kıbrıs Türk toplumunda espri, hatta bazen abartılı şekliyle alaycılık da vardır. Genelde espiriyle alaycılığı çok fazla kullanarak kaygıyı kontrol ediyoruz. Bunun ne kadar iyi,  ne kadar kötü bir şey olduğunun tartışılması gerekir. Genel anlamda kaygıyı düşürüyorsunuz, ama bazen alaycılıkla karşıdaki insanı rencide edebiliyorsunuz. O yüzden ne kadar kaygılı olursanız olun, gözlem yaptığınızda çok yaratıcı espiriler yapıldığını görebilirsiniz, bu kaygı düzeyini düşürüyor. Kaygıyı idare ediyoruz ama şu anda tehlikeli olan şey öfke. Öfke şu anda serbest dolaşıyor, hedefi yok. Gelecek kaygısı var, ekonomik kriz var. Öfkenin eşe, çocuğa yansıması çok daha büyük bir ruhsal problem getirebilir. Öfkenin kaynağının ne olduğunu iyi bilmek, öfke kontrolünü iyi yapmak lazım, yoksa öfke çok tehlikeli noktalara gidebilir.

“Tüm devletler psikolojik yönlendirme yapıyor”

Soru: Daha önce ekonomik sıkıntıların çözümünün devletin ilgili kurumlarının da desteği ile olabileceğini söylemiştiniz. Gelecek kaygısı, ekonomik sorunlar var, toplum bunlarla bir şeklinde başa çıkmaya çalışıyor, zaman zaman patlamalar, istenmeyen olaylar yaşanabiliyor. Devlet bunun neresinde? Bu sorunların aşılması ve insanların bununla baş edebilmesi için devlet ne yapıyor ya da ne yapmalı?

Dr. Akbirgün: Rusya ve Ukrayna arasında sıcak bir savaş var. Dikkat ederseniz çoğu söylemler psikolojik, psikolojik bir yönlendirme var. Ukrayna “bittim, Rusya çok güçlü beni mahvedecek” dese, dediği anda savaşı kaybeder. Rusya nükleer silahları olduğundan bahsediyor, bunu kullanacağı için söylemiyor, psikolojik etki olsun diye söylüyor.

Bizdeki kadar olmasa bile dünyada da ekonomik kriz var, tüm devletler psikolojik yönlendirme yapıyor. Pandemi varsa, ekonomik kriz varsa psikolojik yönlendirmeler çok önemlidir. Bir mücadele içinde psikolojik yönlendirmeler çok önemlidir. Topluma ne kadar kaygı, ne kadar korku verilecek veya bunlar ne kadar azaltılacak? Bunları serbest bırakırsanız kontrolden çıkar.

“Psikolojik faktörlerin, hem söylem hem de tavır olarak kullanılması lazım”

Psikolojik faktörlerin, hem söylem hem de tavır olarak kullanılması lazım. Çok vurdumduymaz olursanız öfkeyi artırırsınız, çok otorite kurmaya çalışırsanız öfkeyi gene artırırsınız. Bu, tüm kesimler için geçerli. Çok fazla öfke olduğu için aileden başlayıp, tüm kurumlarda, toplumun genelinde bunu doğru yönlendirmek lazım. Herkesin öfke kontrolüne dikkat etmesi lazım.

Soru: “Devlet krizi başarılı bir şekilde yönetebilirse kendine olan güveni artmakla kalmayıp halkın da devlete olan güveni artacaktır, ki bu da bir birlik duygusu yaratacak ve diğer kronik problemlerin çözümünü kolaylaştıracaktır” şeklinde bir açıklamanız olmuştu. Son günlerde yaşanan olaylara baktığımız zaman öfkeyi, güven sorununu görebiliyoruz. Devlet bu güveni ne kadar verebiliyor?

Dr. Akbirgün: Eylemlerde bir eylem yapan taraf, bir de devlet ya da hükümet var diye düşünmeyin, bir de üçüncü göz, olaya dışarıdan bakan halk var. Şu anda halkın içinde her iki tarafı da onaylamayan insanlar var. Üçüncü gözden bakan toplumun vicdanına, toplumun genel algısına güven vermek lazım. İki taraf artık gerildi, öfke yaşanıyor, bu görülüyor. İki taraftan biri öfkeyi ileri götürüp, diğer tarafa üstünlük sağlarsa toplum muhtemelen buna hoş bakmayacaktır. Güven, hükümetin, ilgili kurumların, sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, sendikaların genel hal, hareket ve tavrıdır. Halk bunların hiç birinde hareket görmüyorsa, o zaman ümitsizlik, öğrenilmiş çaresizlik ortaya çıkar ve her şeyi bırakıp kendi yoluna gider. Ama hükümetin psikolojik faktörleri kullanması, öfkeyi hangi düzeyde tutacağı, güveni nasıl artıracağı, nasıl tutarlı olacağı çok önemli. Bunun için çalışılması lazım, bilmiyorum çalışılıyor mu?

“Toplumu bir arada tutan güven duygusudur”

Amerika’da da kriz var, Amerikan Merkez Bankası psikolojik mesajlar veriyor. Dünya böyle yönetiliyor. Toplumu bir arada tutan güven duygusudur ve bu da psikolojiyle ilgilidir. Her büyük devlet bunları çalışır, “hangi eylemler toplumda bize olan güveni artırır” diye… Sadece devlet değil, sivil toplum örgütleri de bunu yapmalı. Halkın güvenmediği sivil toplum örgütleri de var. Kendi içinde tüm kurumların temizlik yapması lazım. Mesela hangi meslek örgütü kendi içinde temizlik yapıyor? Siyasi partilerin, meslek örgütlerinin kendi içinde temizlik yapması gerekir. Toplumda genel bir temizlik yapılması gerekir. Her örgütün, sivil toplum örgütünün içindeki çürükleri temizlemesi gerekir. Bunun yapılması hükümete en büyük baskı olur. Kurumlar kendi içindeki çürükleri temizlemeye başlarsa güven artar. Gerilimi artırarak çok tehlikeli noktalara gidilebilir. Öfkenin boyutu bir noktadan sonra çok tehlikeli olur. Öfke kontrolü yapılmazsa nereye gideceği belli olmaz. Çok dikkat etmek gerekiyor. Hükümetlerin psikolojik faktörleri hesaplayıp bir şekilde organize etmesi lazım ve ülkeyi yönetenlerin güçlü olması lazım, güven vermeli. Ülkeleri ayakta tutan güvendir.

Tabi şu da tehlikelidir, üç çocuğunuz olduğunu düşünün, çok ağlayana daha fazla verirseniz, onu akıl hastası yaparsınız, diğerlerinde de kişilik bozukluğu olur, üç çocuğunuzu da kaybederseniz. Toplum da böyledir. Hükümet denen otorite dengeleri kuracak, “aciliyet budur” diyecek ve yapacak. Ama bunu bilimsel şekilde yapacak, psikolojik faktörleri bilerek yapacak.

“Antidepresan ilaçların reçetesiz satılması büyük bir sorundur”

Soru: Antidepresan ilaçların kullanımındaki artışı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dr. Akbirgün: Bu ilaçların reçetesiz satılması büyük bir sorundur. Bu ilaçları kontrolsüz kullanınca daha duyarsız olursunuz, daha duyarsız olduğunuzda güven duygusu veremezsiniz. Antidepresanları doğru tanıyla, doğru dozda ve doğru sürede kullanmayan kişiler vurdumduymaz olur. O zaman toplum da vurdumduymaz olur, kontrolsüz antidepresan kullanımı neticesinde öfke patlamaları, cinsel işlev bozukluğu olur. Antidepresanların reçetesiz satılmaması ve kontrolsüz kullanılmaması gerekir.

Kaynak: yenidüzen

İLGİLİ HABERLER

Bizi takip edin

3,234TakipçilerTakip Et
5,673TakipçilerTakip Et

SON HABERLER