Yeni Sağlık Bakanımız, Ankara ziyaretini yaptı. Adetten değil aslında, zorunluluktan… Kendi hanelerine artı puan kazandıracak şeyler yapmak isteyen her bakanın yolu, Ankara’dan geçmek zorundadır.
İlaç sıkıntısı vardı: “İlaç eksikliklerimizi liste halinde bakana sunduk; bu ilaçların eksikliğinin giderileceğini bize söyledi ve gereğini de yaptı.”
Cihazlar yetersizdi: Türkiye Sağlık Bakanlığ, 9 adet cihaz bağışında bulundu.
Yaşlı ve engelli hastaların bakımını evlerinde yapmak istiyorduk: Türkiye, ‘mobil sağlık aracı’ bağışladı.
Bakan olacaksan proje mahiyeti taşıyan bazı düşüncelerin olacak ama bunlar için gereken ihtiyaçları Türkiye’den alabilecek bir performansın da olacak!
Siyaset yapmak istersen Türkiye’den yardım alabilecek durumda olacaksın. KKTC demokrasisi böyledir.
DEMOKRASİ İŞTE BU KADAR!
Bunun başlıca nedeni, KKTC’deki kamusal kaynakların doğru yönetilmemesidir. Enflasyon nedeniyle yaşanan nominal büyüme kimseyi aldatmasın… Yüksek enflasyonun ilk zamanlarında bundan kazançlı çıkmış gibi görünen devlet, eninde sonunda batmış olduğunu anlayacaktır. Batmış olan bir ekonomiden kaynak tırtıklayarak ayakta kalabilen bir devlet henüz görülmemiştir. Batmış ekonominin, batmış devleti olur! Tırtıkladıkları ile maaş öder gibi görünse bile aslında bu maaşı alabilenlere de yararı dokunmaz; gelecek vaat edemez.
Kendi devletimizin yapması gerektiğini düşündüğümüz hizmetlerin finansmanını kendimiz sağlamayı beceremezsek, bakanlarımızın kimler olacağı konusunda söz sahibi de olamayız.
Türkiye’den destek alabilen UBP’liler siyasette yükselebileceklerinin farkındadırlar. Buna karşın, kendi kendimizi yönetme iddiasında olan muhalefet liderleri, kaynaklarımızı nasıl yönetecekleri konusunda umut veren bir projeye sahip görünmüyorlar. Tek dedikleri, “yeterince vergi toplanmadığıdır”. Bu söylemle siyasi prim yapmak bir yana, kendi kendini yaşatmaya çalışan aileleri ve işletmeleri korkutup durmaktadırlar.
“DEVLET VERSİN” İLE BU KADAR!
Kuzey Kıbrıs’ta yaratılan değeri büyütmek zorundayız. “Değer” dediğimiz şey, başkalarının isteyerek ve bilerek sahip olmayı arzulayacakları ve karşılığında başka bir “değerden” vazgeçmeye razı olacakları şeydir. Devlet, bu değiş-tokuşa bir düzen getirirken verdiği hizmetlerin karşılığını alarak ayakta durabiliyorsa “hizmet üreten ve yurttaşlarına yardımcı olan devlet” olabilir. Kamu görevlilerini ödemek için vergi peşine düşen devlet ise, olsa olsa “zorba devlet” olur!
KKTC’deki sorunlara bu açıdan bakan ve yaklaşan var mı, bilmiyorum! Varsa da benim karşıma çıkmamıştır; üzülüyorum!
Devletin her ihtiyacımızı karşılamasını bekleyerek ve bunu vaat eden politikacıların arkasından koşarak yürüyeceğimiz yol kalmadı. “Devlet versin” anlayışıyla geleceğimiz yere geldik: Demokrasi yok; yarın ne olacağı belirsiz; yoksullaşma kaçınılmaz. Yolu değiştirmeye karar vermenin zamanı geldi artık…