“Türkiye ibaresi, Türk milletinin kültür, medeniyet ve değerlerini en iyi şekilde temsil ve ifade etmektedir.”
Cumhurbaşkanlığı genelgesinde yer alan bu ifadeden sonra başlayan süreçte uluslararası arenada kullanılan ‘Turkey’ ifadesi yerini ‘Türkiye’ye bıraktı. Pek çok dünya lideri, uluslararası kuruluşlar ve örgütler ifadelerini Türkiye’nin talebi doğrultusunda değiştirmeye başladılar.
[2022 NATO Madrid Zirvesi | Fotoğraf: AA]
Peki, Turkey yerine Türkiye denilmesinin siyaset ve dil bilim açısından etkileri var mı? ‘Türkiye’ ifadesinin resmileşmesi ve uluslararası alanda kabul görmesinin stratejik olarak önemi ne? Türk sözcüğü ilk kez hangi kaynakta kullanıldı? Türk’ün anlamı nedir, etimolojik olarak incelenmesi nasıldır?
Tüm bu soruların yanıtlarını dil bilimi açısından Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Akar’dan; siyaset bilimi açısından ise Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Üyesi Doktor Barış Adıbelli’den aldık.
“Türk’ün açık ve net olarak bugünkü biçimde söylenişi Köktürk Yazıtları’nda görülüyor”
Türk adına ilk kez Tu-kue olarak Çin kaynaklarında rastlıyoruz. Bu isim, Çin harfleriyle ve muhtemelen Çinlilerin telaffuz ettiği şekilde yazılmış. İki heceli olmasından hareketle kelimenin aslının “Türküt” ya da “Türket” olduğunu tahmin ediyoruz. Çünkü Eski Türkçede sözün sonundaki t’ler sözcüğü çokluk anlamı da katıyor.
“Türk” sözünün açık ve net olarak bugünkü biçimde söylenişi 8. yüzyıldaki Köktürk Yazıtları’nda görüldüğünün altını çizen Prof. Dr. Ali Akar, “Köktürk Yazıtları’nda kelime ‘Türk’ ve ‘Türük’ olarak iki şekilde yazılmış. Bundan da anlaşılıyor ki sözcük önce ‘Türük’ şeklindeydi, daha sonra ses gelişmesi yoluyla ‘Türk’ şekline dönüştü.” bilgisini aktarıyor.
Türemiş kişi, töre sahibi, erk sahibi, güçlü ve güzel
Prof. Akar “Türk” sözcüğünün kökenine ilişkin şu değerlendirmede bulunuyor:
“Türk sözcüğünün kökeni ve anlamı hakkında çeşitli çalışmalar yapıldı. Bunlardan çıkan sonuçlara göre, bu söz, Türk milletinin tarih sahnesine çıktığı zamandan beri Türk soylu bütün kavimlerin, boyların ortak soy adı olarak kullanılageldi.
Türk sözcüğünün ilk ve birincil anlamı Türk milletine ad olan etnik gösterge. Tabii daha sonraki yüzyıllarda bu sözün başka anlamları da ortaya çıktı. Bunlar, türemiş kişi, töre sahibi, erk sahibi, güçlü ve güzel gibi anlamlardır. Bunların her biri Köktürk, Uygur, Karahanlı… metinlerinde çeşitli şekillerde ve bağlamlarda birçok örnekte işlendi.”
“Türk’ün etimolojisiyle Türklerin kültür ve mitoloji tarihi ilişkisi
Gelelim sözcüğün köken bilgisine…
“Türk” sözcüğünün kökeni türe- fiiline dayanıyor. Bu fiilden -k ekiyle türük/törük ismi yapılıyor. Bu isim önce “türeyen”, “doğan”, “şekil kazanan” anlamlarına gelirken daha sonra çeşitli yan ve ikincil anlamlar kazanıyor.
Türk milletinin kültür tarihinde türemekle ilgili anlatılar bu etimolojiyi destekler mahiyette.
Prof. Dr. Ali Akar, “Bozkurt, Yaratılış ve Türeyiş Destanlarında, Türk milletinin, tabiatın en zor koşullarına karşı koyarak demir dağları eritip yeniden ve adeta yoktan varoluşu, türemesi söz konusu oluyor. Bu bakımdan Türk isminin etimolojisiyle Türklerin kültür ve mitoloji tarihi örtüşüyor.” diyerek Türk sözcüğünün kökenine ilişkin etimoloji-mitoloji ilişkisini anlatıyor.
“Türkiye”nin stratejik önemi nedir?
Prof. Dr. Ali Akar bu soruya şöyle yanıt veriyor:
“Turkey” yerine “Türkiye” sözcüğünün kullanılmasıyla ilk olarak dünyada yaygın olarak bilinen İngilizce “hindi” anlamındaki sözcükle karıştırılmasının ve bu konudaki spekülasyonların önüne geçilecek.Türkçeden diğer dillere “giden”ler
İkinci olarak tarihten beri “Türklerin ülkesi”, “Türklerin yaşadığı bölge” anlamına gelen “Türkiye” ismi, bütün dünyaca doğru olarak bilinecek ve doğru olarak kullanılacak. Bilindiği üzere ülkelerin adları genellikle orada oturan, oranın sahibi olan milletin adıyla anılıyor. Binlerce yıldır Türk yurdu olan ülkemizin adının da “Türkiye” olarak bilinmesi, tanınması, tarihî bir gerçeğin de onaylanması anlamına geliyor.”
“Her şeyden önce Türkiye, dünyanın özellikle de Batı’nın kendisini uluslararası platformda adlandırdığı şekilde değil bizzat kendi adlandırdığı şekilde yer almak istedi.” diyen Dr. Barış Adıbelli, “Ülkelerin isimleri aynı zamanda ulusal karakterlerinin de bir yansıması. Ulusal karakter de bir ülkenin küredeki yerini belirleyen en önemli unsurlardan bir tanesi. Her ulusun bir karakteri var ve bu karakter de tarihsel koşullar içerisinde yaşadıkları deneyimler tarafından belirleniyor. Bir ülkenin ismi aynı zamanda o ülkenin ulusal karakterini de gösteriyor, ruhunu yansıtıyor. Bu, aynı zamanda bir özgüvenin göstergesi.” değerlendirmesinde bulunuyor.
[Fotoğraf: AA]
“Mesele sadece İngilizce meselesi değil, dünyanın dört bir yanında Türkiye’nin adı farklı söyleniyor ve yazılıyor”
Dr. Barış Adıbelli, “Türkiye’nin BM’ye başvurarak ismini Türkiye olarak değiştirmesi en başta Lingua Franca olarak adlandırılan yani dünyanın ortak dili ve diplomasi dili olarak kabul edilen İngilizce’deki Turkey olan adı da Türkiye olarak değişmiş oluyor. Zira bu isim değişikliği, Türkiye’yi; Şükran günü sofralarından, Noel sofralarından ve yılbaşı sofralarından da kurtarmış oldu. Bildiğiniz üzere İngilizcede Türkiye, Turkey olarak adlandırılıyor ve aynı zamanda bu kelime hindi anlamına da geliyor. Maalesef bu hindi meselesinin zaman zaman Türkiye’ye karşı kara mizah konusu yapıldığına da çok defa şahit olduk” diyor.
“Mesele sadece İngilizce meselesi değil, dünyanın dört bir yanında Türkiye’nin adı farklı söyleniyor ve yazılıyor. Öyle ki, bazen Türkiye’den bahsedildiğini bile anlamıyorsunuz. Tüm bunların önünde geçebilme ve her dilde Türkiye olarak yazılıp söylenmesi ve böylelikle küresel bir marka değeri kazanma adına Türkiye bu adımı attı.” diyen Adıbelli, “Bu isim değişikliği, Türkiye’nin artan özgül ağırlığının ve özgüvenin bir sonucu. Türkiye’nin jeopolitik rolü büyüdükçe markalaşma bir zorunluluk haline geldi. Dolaysıyla, Batılıların kullandığı Turkey, Turkei, Turquie adlarından kurtularak yerli ve milli olan Türkiye adını aldı.”
Kuruluşunun yüzüncü yılını tamamlayan Türkiye, ikinci yüzyılına büyük bir özgüven içerisinde yerli milli marka ismiyle giriyor. Türkiye’nin ikinci yüzyıldaki en önemli hedeflerinin başında bir marka ülke olabilmek, jeopolitik bir güç merkezi haline gelebilmek ve nihayetinde bir dünya gücü olabilmek. Bunun ilk adımı yerli ve milli bir isim ile atıldı.