Arıklı’nın açıklaması şu şekilde:
Sevgili Erkut Şahali geçen gün Mecliste yaptığı gündem dışı konuşmada, güya Fuat Oktay beye cevap verecek diye bu toprakları bize kazandıran Aziz ecdadımızın ruhunu sızlatırcasına Osmanlı’nın Kıbrısı sattığını iddia etti.
Bu iddia bir cehaletin ürünü değilse tarihe ve ecdadımıza karşı yapılan bir iftiranın ürünüdür…
Tarihçilerin 93 Harbi dediği Osmanlı-Rus harbi dönemi, benim dedelerimin de kaderinin şekillendiği yıllardır. 93 Harbi başlayınca büyük dedelerim Azerbaycanın Borçalı bölgesinde (ki şimdi Gürcistan sınırları içerisindedir)bulunan Arıklı kasabasını terk ederek Anadoluya göç etmiş ve Ardahana yerleşmişlerdi.
Ne yazık ki dedelerim Rus esaretinden kurtulamamış, Rus orduları, doğuda Kars, Ardahan ve Batumu işgal etmiş batıda Yeşilköye kadar ilerlemişlerdi. İstanbulun işgali işten bile değildi.
İşte bu durumda fırsattan istifade etmeye çalışan İngiltere, Ruslara karşı destek vermek için Osmanlı’dan Kıbrısın kendilerine kiralanmasını talep etmişti.
İstanbulun dahi işgali sözkonusu olduğu o ortamda, Osmanlı’nın bu teklife hayır demesi mümkün mü idi?
Yapılan anlaşmada Ruslar, işgal ettikleri toprakları terk edinceye kadar Kıbrıs, geçici olarak ingilizlere kiralanacaktı.
İngilizlerle yapılan antlaşma Abdülhamit’in önüne geldiğinde Hünkar, anlaşma metninin üzerine “hukuk-ı şahaneme asla halel gelmemek şartıyla” diye yazmıştı…
4 Haziran 1878 tarihli antlaşmada da bu hüküm yer almıştı.
Antlaşmaya göre, Rusya Batum, Kars ve Ardahan’dan birini geri vermezse veya kesin barış antlaşmasıyla belirlenen Osmanlı topraklarından bir yeri işgale kalkışırsa, İngiltere Osmanlı Devleti’ne yardım gönderecekti. Buna karşılık Osmanlı Devleti de “kendi tebaası Hristiyanların korunması için” gereken tedbirleri alacaktı.
Antlaşmaya göre, Adada şer’i mahkemeler ve evkaf idaresi devam edecek, İngiltere topladığı vergilerden adaya yapacağı harcamaları kesip, artan parayı İstanbul’a gönderecekti.
11 Temmuz 1878’de ingiliz Valinin Adaya gelmesi ile Osmanlı Devletinin Kıbrısta, 306 sene, 8 ay, 19 gün süren hakimiyeti fiilen sona ermişti…
Ada Türklüğü bu duruma isyan etmedi. Osmanlıya “Bizi sattınız” diye sitem de etmedi. Çünkü onlar durumun vahametini biliyorlardı. Osmanlı’nın kurtuluşu bu anlaşmaya bağlıydı.
Lozanda da durum değişmedi. Genç Türkiye Cumhuriyeti İngilterenin Kıbrısı ilhakını tanıdı. Çünkü savaştan yeni çıkmış Genç Cumhuriyetin Adaya göndereceği kayığı bile yoktu.
Fuat Köprülünün “Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur” sözüne gelince; O dönem ikinci dünya savaşının bittiği dönemdir. Galip devletlerden Rusya, Türkiye Cumhuriyetinden Karsı ve Ardahanı, boğazlardan da üs istemektedir. Kendi sınırlarını korumaya çalışan Türkiye Cumhuriyetinin Kıbrısa bakacak durumu mu vardı?
Ne zamanki tehlike geçti, Türkiye Cumhuriyeti Adanın eski sahibi olarak Kıbrıs meselesine taraf oldu…
Sevgili Erkut Şahaliyi kastetmiyorum ama başta alinobambakiler olmak üzere kendilerine “Türk” demeyip, “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” veya “kıbrıslıtürk” diyen kişiler, şüphesiz Türklerin 1871 de Osmanlı olarak gittiği bu topraklara 1974 te Türkiye Cumhuriyeti olarak dönmesini bir türlü hazmedemediler, uzun bir sürede hazmedemiyecekler.
Tarihi gerçekleri onlara ne kadar anlatsak boş.
En iyisi onlara bir soda ısmarlamak….