Cumhurbaşkanlığı, BM Genel Sekreteri’nin “Dönemsel Rapor Taslakları”na ilişkin açıklama yaptı.
Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, BM Genel Sekreteri’nin bu çalışmaları sürdüren Kişisel Temsilcisi Lute’un yerine yeni bir “Kişisel Temsilci” atama önerisini desteklediğini ve desteklemeye de devam ettiğini, ancak, Kıbrıs Rum tarafının bu konuda takınmış olduğu menfi tutumun bu konudaki çabaların önünü tıkadığına işaret etti.
Cumhurbaşkanlığı, BM Genel Sekreteri’nin, 9 Temmuz 2021 tarihli “İyi Niyet Misyonu Raporu”nda yer alan, “Kıbrıs’taki barış sürecinin nevi şahsına münhasır olduğu ve Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların eşit doğal haklara (equal inherent rights) sahip oldukları” gerçeğini son iki raporuna dahil etmediğine de işaret ederek, “Bunun talihsiz bir geri adım olduğunu düşünüyor ve sürdürülebilir bir uzlaşı için gerekli olan denkliğin sağlanmasına hizmet etmediğinin de altını çizmek istiyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanlığı açıklaması şöyle:
“BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Güvenlik Konseyi’ne sunduğu 19 Haziran 2021 – 15 Aralık 2021 dönemini kapsayan İyi Niyet Misyonu ve Barış Gücü raporlarında iki taraf arasında çözüm müzakerelerini başlatabilmek için ortak zemin bulunmadığını teyit etmekte, tarafların daha fazla birbirinden uzaklaşmakta olduğuna ve müzakere edilmiş bir çözümün sağlanabileceğine dair güvenin, zaten düşük olan seviyenin de altına düştüğüne vurgu yapmaktadır.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, seçildiği günden itibaren Kıbrıs sorununu sürdürülebilir bir çözüme kavuşturmanın öncelikli hedefi olduğunu, Rum tarafının 1963 yılında ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti’ni işgaliyle yaratılan haksız ve sürdürülemez statükonun sözde değil özde eşitliğe dayalı bir çözüme ulaşılmasını mümkün kılmadığını, bu nedenle 1968 yılından başlayarak sürdürülen müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlandığını ve en sonunda 2017’de çöktüğünü, anlamlı çözüm müzakerelerinin ancak tarafların baştan var olan egemen eşitlik haklarına saygılı siyasi denklik zemininde başlayıp sonuç verebileceğini belirtmektedir.
Rum tarafının münhasıran 1963 yılında işgal ettikleri sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşruiyeti zemininde müzakereleri devam ettirmekteki ısrarı sonucu, taraflar arasında resmi müzakereleri başlatabilmek için ortak zemin bulma imkânı tüketilmekte, yok olmaktadır.
Kıbrıs Türk tarafının karşısında münhasıran bir Rum devleti olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, taraflar arasında denkliğin en asgari şekliyle ancak iki tarafın egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün teyidiyle sağlanabileceği, bu şekilde sonuç alıcı müzakerelerin yolunun açılabileceği açıktır. Kıbrıs Türk tarafı, önyargısız olarak, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü zemininde kurumsal iş birliğini öngören bir uzlaşıyı müzakere etmeye hazır olduğunu defaten açıklamıştır.
Kıbrıs Türk tarafı, meşru haklara, gerçekçiliğe ve sürdürülebilirliğe dayalı ortak zemin çalışmalarına katkı koymaya devam edecektir. Cumhurbaşkanı Tatar, BM Genel Sekreteri’nin bu çalışmaları sürdüren Kişisel Temsilcisi Lute’un yerine yeni bir Kişisel Temsilci atama önerisini desteklemiştir ve desteklemeye de devam etmektedir. Ancak, Kıbrıs Rum tarafının bu konuda takınmış olduğu menfi tutum, bu konudaki çabaların önünü tıkamaktadır.
BM Genel Sekreteri bahse konu raporlarında, siyasi müzakerelerin yapılamadığı bu ortamda tek diyalog kanalı ve iki taraftaki insanların hayatına dokunan pratik adımların atılabildiği Teknik Komite çalışmalarına önemle vurgu yapmakta, son altı aylık dönemde özellikle tüm geçiş kapılarında uygulanacak kuralların uyumlaştırılıp operasyonel hale getirilmesi, 5G ve analog yayından dijitale geçilmesine yönelik sağlanan anlaşmaları selamlamaktadır. Kıbrıs Türk tarafı büyük uğraşlar sonucu sağlanan bu başarıların Kıbrıslı Türklerin ve Rumların günlük yaşamlarını kolaylaştırdığına ve artırılması halinde taraflar arasında güven duygusunu artırabileceğine inanarak Teknik Komite çalışmalarının siyasallaştırılmadan ve siyasi mülahazaların gölgesinde bırakılmadan sürdürülmesini desteklemektedir.
Genel Sekreter İyi Niyet Misyonu raporunda, iki ekonomi arasında derinleşen eşitsizliğin tarafları birbirinden daha da uzaklaştırma riskinden de söz etmekte ve haklı olarak uzlaşı şartlarının hazırlanmasında bu eşitsizliğin giderilmesi gereğine vurgu yapmaktadır. Söz konusu eşitsizliğin temel nedenlerıinden birinin, ilgili BM raporlarında da değinilen Kıbrıs Türk halkı üzerindeki gayrıinsani ve çağdışı izolasyon ve kısıtlamaların olduğu açıktır. Beklentimiz bu eşitsizliği giderecek somut adımların BM ve uluslararası camia tarafından sözde değil uygulamada da atılmasıdır.
Kapalı Maraş konusunda Genel Sekreter Güvenlik Konseyi’nin 550 (1984) ve 789 (1992) sayılı kararlarını hatırlatarak BM’nin bu kararlara bağlı olduğunun altını çizmektedir.
Kıbrıs Türk tarafı, Kapalı Maraş açılımının bu kararlara ters düşmediğine, bu karalarda öngörülen esas amaca uygun olarak 1974’te Kapalı Maraş’ın meşru hak sahipleri olan gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyet haklarına KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) aracılığıyla çare bulunmasına olanak tanındığına inanmaktadır.
Raporlarında Kıbrıs ve çevresinde artan gerginliklerden endişe duyduğunu da belirten Genel Sekreter, Kıbrıs ve çevresindeki doğal kaynakların her iki tarafa da fayda sağlaması gerektiğini; bunun tarafların Kıbrıs sorununa karşılıklı kabul edilebilir ve kalıcı bir çözüm bulmaları için güçlü bir teşvik oluşturabileceğini vurgulamakta, tüm ilgili tarafları itidale ve gerilimi azaltmak için ciddi çaba göstermeye çağırmaktadır. Biz bu çağrının esas muhatabının, gerginliğin müsebbibi olan Kıbrıs Rum tarafı ve onun destekçisi Yunanistan olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda beklentimiz; bu çağrının da sözde kalmaması, uluslararası aktörlerin Kıbrıs’ta iki tarafın eşitliğine ve muktesep haklarına saygı göstermesidir.
Bu cümleden olmak üzere, raporlarda ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’, ‘Kıbrıs Hükümeti’ gibi atıflar, bu kuruluşların münhasıran Kıbrıs Rum tarafının işgali altında bulunan, Kıbrıs Türk halkını ve Kıbrıs’ın tümünü temsil etmeyen, meşruiyetini yitirmiş yapılar olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir. Her türlü tarihi, hukuksal ve ahlaki temelden yoksun olan bu tanımlamalar, Kıbrıs Rum tarafına sağladığı haksız siyasi avantaj nedeniyle karşı tarafa uzlaşı konusunda herhangi bir teşvik veya motivasyon da bırakmamaktadır.
Ne yazık ki Genel Sekreter, 9 Temmuz 2021 tarihli İyi Niyet Misyonu raporunda yer alan Kıbrıs’taki barış sürecinin nevi şahsına münhasır olduğu ve Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların eşit doğal haklara (equal inherent rights) sahip oldukları gerçeğini son iki raporuna dahil etmemiştir. Bunun talihsiz bir geri adım olduğunu düşünüyor ve sürdürülebilir bir uzlaşı için gerekli olan denkliğin sağlanmasına hizmet etmediğinin de altını çizmek istiyoruz.
Kıbrıs Rum tarafının BMGS’nin anılan raporlarına gösterdiği tepki ise gerçekten ibret vericidir; Rum Sözcü bu konuda yaptığı açıklamada, özetle, BMGS’nin ‘taraflara karşı eşit mesafeyi koruduğundan’ şikayet etmektedir. BMGS eşit mesafeyi korumuşsa bu onun tarafsızlığının bir gereğidir; kaldı ki adada baştan beri her türlü uzlaşı çabalarını reddeden tarafın Kıbrıs Rum tarafı olduğu tüm ilgili çevreler yanında bizzat eski Genel Sekreterlerden Kofi Annan tarafından da ilgili raporunda teyit edilmiş bir gerçektir.
Raporlarla ilgili daha detaylı görüşlerimiz ilgili makamlarımız tarafından BMGS’ye ayrıca iletilecek, Güvenlik Konseyi’nin alacağı karar hakkındaki görüşlerimiz ise kararın alınmasını müteakip halkımızla paylaşılacaktır.”