Ruh Sağlığı Uzmanı, Uzman Psikoterapist Öztül Özerdem adaptasyon sorunların temelinde kaygı ve korkunun yattığını kaydetti; “Bilinmezlik her zaman bizi korkutan bir şeydir, zihnimizde tasarladığımız şey bizi korkutur, nereye gideceğimiz belli olmaz kaygıda tepkilerimiz değişiyor” dedi.
Türk Ajansı Kıbrıs’ın (TAK) sorularını yanıtlayan Özerdem, yüz yüze eğitime başlayan çocuklarda; “Evden, ebeveynden ayrılma, uzun saat okulda kalma, sağlık açısından birçok önlem alınmasına karşı hasta olabilme korkusu ile kaygısının baş gösterdiğini” söyledi.
“KİMİ ÇOCUK DAHA KAYGILI… DİKKAT TOPLAMA VE DERS TAKİBİ YAPMA ZORLUKLARI”
Kapanma dönemindeki izole yaşantıdan sonra okul gürültülü geldiği için çok yorulduğunu, başının ağrıdığını ifade eden ve sorunu yaşayan danışanları olduğunu söyleyen Özerdem, her çocuğun mizacı ile etraflarında olan biteni yorumlamasının farklı olduğunu, çeşitli faktörlerden etkilendiklerini ayrıca kimisinin daha kaygılı bir karaktere sahip olduğunu kaydetti.
Online eğitimin beraberinde birtakım sorunlar getirdiğini, telefon, tablet, internet sıkıntıları yanında çocukların uygun ortam, yardımcı olabilecek yetişkin ihtiyaçlarının da ortaya çıktığını kaydeden Özerdem, yaşananları şöyle aktardı:
“Tüm bu ihtiyaçlar karşılansa bile bu sefer de çocukları, gençleri bu sistemde tutma sıkıntısı baş gösterdi. Örneğin dikkatlerini toplamada ve ders takibi yapma konusunda zorlandılar. Bazı çocuklar çok fazla internet oyunlarına yöneldiler hatta bunlara bağımlılık geliştirdiler”.
Okulların açıldığı bu dönemde çocukların hem akademik olarak geri kaldıkları derslerde hem de psikolojik ihtiyaçlar konusunda daha fazla desteğe gereksinimleri olduğunu söyleyen Özerdem, okul ve ailenin sistemli bir biçimde ve iş birliği içerisinde çocuklara destek olması gerektiğini vurguladı.
Özerdem, kaygısının farkında olan, ailesi, öğretmenleri ve rehber öğretmeniyle rahatça konuşabilen çocukların bunu daha kolay atlattığını kaydetti.
“Özellikle çocuklar bu dönemde kendilerini dersler odaklamakta güçlük çekebildikleri gibi bir takım huzursuzluklar, kaygı ve korku yaşayabilirler. Onlara bu yaşadıkları kaygının, korkunun normal olduğu, beynimizin bizi korumaya yönelik olarak birtakım düşünceler ve duygular ürettiği, yaşlarına uygun ve anlayabilecekleri bir biçimde anlatılmalıdır” diyen Özerdem, ebeveynlerin çocukları gözlemlemeleri, duygularını rahatça ifade etmelerine olanak sağlayacak destekleyici ve koruyucu bir ortam oluşturmaları gerektiğini anlattı.
“ÇOCUĞUN NE DÜŞÜNDÜĞÜ NASIL HİSSETTİĞİ HAKKINDA KONUŞMAK ÖNEMLİ”
“Çocuğun ne düşündüğü ve nasıl hissettiği hakkında konuşmak önemlidir. Bunun için de çocuğun soru sormasına izin verilmeli, soruları geçiştirilmemeli, dikkate alınmalıdır. Korku, kaygı ve endişe yaşanıyorsa duyguları hakkında konuşmak, açık uçlu sorularla kendilerini ifade edebilmelerine olanak sağlamak gerekir” diyen Özerdem, çocukların ruh sağlığını korumak, onların kaygılarını kontrol edebilmek için doğru bilgilendirme yapmanın önemine işaret etti.
Çocuklardaki kaygıyı fark edebilmek için ailelerin iyi gözlem yapmasının önemini vurgulayan Özerdem, çocuğun alışılmışın dışındaki davranışları ve yeme bozukluklarının önemli göstergeler olduğunu ifade ederek; bazı çocukların başının ağrıdığını, okula gitmek uyanmak istemediğini, bir türlü kahvaltısını bitiremediğini ya fiziksel ya da duygusal semptomlar yaşadıklarını dile getirdi.
Ailelerin bu tür kaygı belirtisi olabilecek davranışlar gözlemlediklerinde önce çocukla konuşmaları gerektiğini, duygularını ifade etmelerine olanak sağlamaları gerektiğini söyleyen Özerdem, “Çocuklar bir şey sordukları zaman onlara ‘peki sen bu konuda ne düşünüyorsun, ne hissediyorsun’ diye sormanın çok önemli olduğunu” vurguladı.
“YANINDA YER ALARAK DESTEK VEREREK UYUM SÜREÇLERİNE CİDDİ KATKILAR KOYABİLİRİZ”
Çocuklar okula derslere uyum sağlayana kadar derslerin, ödevlerin takibi konusunda ebeveynlerinin onlara destek olması gerektiğini kaydeden Özerdem, “Yani çocuklarımızın yanında yetişkin olarak yer alırsak ve destek verirsek onların uyum süreçlerine ve başarılarına ciddi katkılar koyabiliriz” dedi.
Özerdem, çocuklara okulla, derslerle ilgili sorumluluklarını yavaş yavaş vermenin, yeniden sosyal faaliyetlere, etkinliklere alınan tedbirler çerçevesinde uyum sağlamalarına yardımcı olmak için gerekli yönlendirmeleri sağlıklı bir biçimde yapabilmenin önemli olduğunu dile getirdi.
Özerdem, çocukların ilgilerini canlı tutacak şekilde motivasyonlarını artırmanın hem eğitimcilerin hem de ailelerin üzerine düşen bir görev olduğunu vurguladı ve çocuğa adapte olmak için zaman vermek gerektiğini anlattı.
Özerdem, çocuklarda ağlama, içe kapanma, tepkisel davranma, mide bulantıları, karın ağrısı, baş ağrısı, uyku problemi, yeme bozukluğu, dikkat dağınıklığı, sosyal ilişkilerden geri çekilme gibi sıkıntıların okul ve aile iş birliği ile aşılamaması halinde bir uzmandan destek almak gerektiğini de söyledi.
“POZİTİF BAKIŞ AÇISI”
Çocukların ruh sağlıklarını korumak ve geliştirmenin ebeveynlerin ve çocukla ilgili tüm kurum ve kuruluşların görevi olduğuna dikkat çeken Özerdem, sağlıklı kişinin kendi yetenek ve kapasitesini geliştiren kişi olduğunu, bunun için de çocuklara pozitif bakış açısı kazandırmanın çok önemli olduğunu dile getirdi.
Özerdem, pozitif bakış açısının problemleri yok saymak değil, var olan problemleri bütünüyle görüp olumlu bir biçimde çözebilme becerisine sahip olabilmek olduğunu da söyledi.
Sorumluluklarını yerine getirmek istemeyen, yüz yüze eğitim temposunun gereklerini yapmayı reddeden çocuklarla ilgili olarak da konuşan Özerdem, şu bilgileri verdi:
“Yavaş yavaş, her şeyin bir alışma süreci vardır. Yeni durumlara alışmamız için belli bir süre geçmesi gerekir. 1.5 yıllık bir kapanmada yetişkinler de çocuklar da sıkıntılar yaşadı. Şimdi benzer sıkıntıyı yine adaptasyon döneminde yaşayabiliriz. Disipline olma konusunda bizim kılavuzluğumuza ihtiyaçları vardır. Motivasyonlarını artıracak şekilde davranabiliriz. Yol gösterebiliriz. Öğretmenlerin yardımıyla verimli ders çalışma programları hazırlayabiliriz. Okulda dersleri etkin bir şekilde dinlemelerine daha çok yardımcı olabiliriz. Görsel işitsel dokunsal öğrenme özelliklerine hitap ederek sınıfta öğrenmeyi sağlayabiliriz. Eve gittikleri zaman da dikkat sürelerini saptayıp dikkatlerinin kaçmayacağı bir sürede ödevlerini yapmaları önemli. Bir çocuğun masa başında dikkatinin ne kadar sürdüğünü ailesinin öğretmenlerinin yardımıyla hesaplanabilir ve çocuk motive edilebilir. Ders aralarında bilgisayar ve televizyonda zaman geçirmemek daha doğru, doğal yaşama dönsünler hayvanlarıyla bahçeyle aile fertleriyle ara versinler hava alsınlar sonra 10 dakika sonra tekrar derslerine dönsünler . Böylece öğrenme daha kalıcı olur”.
“ÇOCUĞUN DURUMUNU ALGILAYAMAYAN AİLELER…”
Eğer çocukta mental bir bozukluk yoksa, “hasta çocuk olmadığını, hasta aile olduğunu” kaydeden Özerdem, eğer aile bilinçli değilse ve çocuğuna yaklaşımı iyi değilse bazen okulun ailenin yerini aldığını ve çocuklara mümkün olabildiğince destek olabildiğini söyledi.
Bu tür ailelerin çocuğun durumunu algılamadığını, çocuğun durumunu kendi açısından bildikleri gördükleri ve yaşadıklarıyla değerlendirdiğini ifade eden Özerdem, “Neyi nasıl yapıyorsak ailemizden genellikle öyle görmüşüzdür. O zinciri kırmak gerekiyor. En azından farkındalığı olan kişilerin ailelerindeki o bozuk davranışı koparıp atmaları gerekiyor” diye konuştu.
Ailelerin çocuklarının başarısı için sorumluluk alması sabırlı davranması gerektiğini, çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmeleri gerektiğini dile getiren Özerdem, “Biz çocuklarımızın benlik saygılarının yüksek olmasını istiyoruz. Burada bizim onlara verdiğimiz imajdır önemli olan, kendilerini öyle algılayacaklar. Çocuğun kendine güven duyması ve ailesinin yanında olduğunu bilmesi sıkıntılarını aşmasında çok önemli” dedi.