Siyasette hakikatleri ve başarısızlıkları inkâr etmenin sağcısı, solcusu, muhafazakarı, liberali yoktur. Siyasetçiler gerçeği öne sürerek hakikati inkâr etmeyi sürdürebildikleri kadar sürdürmeyi kendileri için ayrıcalıklı bir yetkinlik olarak görürler. Görmekle kalmazlar partililerinin de bu ‘yetkinliği’ maharet ve başarı olarak görmelerini isterler.
Bu ideolojik bir konu değil.
Hükümet ve iktidardaki partinin yetkilileri icraattaki başarısızlığın sorumluluğunu üstlenmek istemezler. Başarının kendinden, başarısızlığın da başkasından dolayı oluştuğunun bilinmesi istenir. O başkasını da bulamazsan başarısızlığı Allah’a havale edersin. Hele partinin dogması bir de dine dayanıyorsa ne ala. Bunu yapmak çok daha kolay olur. Sırıtmazsın.
Siyasetçiler seçmenlerinden ‘ilham’ alsa gerek. Seçmenlerinin kendi günlük hayatlarında yaptıkları gibi siyasetçiler de başarısızlıkları hakkında çeşitli hikayeler yazarlar. Suçlularını ararlar, gerekirse hayali suçlular yaratırlar. Hatasız ve günahsız olduklarını kanıtlamaya çalışırlar.
Hikayeleri yazanlar kendi gerçeklerini, tüm detayları bildikleri halde o gerçekleri yok sayarlar. Uydurdukları hikayelere herkesten önce ve herkesten fazla kendileri inanırlar.
Bir noktadan sonra her anlatışları ile kendilerini hikayelerine biraz daha inandırırlar. Dinleyenler ise böyle hikayelere zaten hazır ve alışkındırlar. Hem anlattırır, anlatanla birlikte dertlenmiş gibi görünürler hem de kendi kendilerine “inanmadığımız bir hikâye daha dinledik” derler.
Siyasette de günlük hayatımızda olduğu gibi gerçekleri kabullenmek zordur. Bundan dolayı hatalarını, yaptıkları ile yapamadıklarını taşıma cesareti gösteremedikleri için inkâr ederler. İnkâr kendinden kaçanların en güçlü kurtuluş aracıdır. İnkâr eder ve başarısızlıklarından kurtulduklarını zannederler. Kendi inandıkları hikayelere başkalarının da inanacağını umut ederler.
Bu tip hikayelere parti içinde çok az kimse inanır ama genelde ulu orta bunları söyleyenlerin yüzüne vurup mahcup etmek istemezler. Bilmezler mi ki söyledikleri, yaptıkları inkarları hiç kimse açıklamasa, fark etmese bile, her söyleneni, her yaptığını gören, gerçekleri hiç eksiksiz bilen biri vardır. O da kendileridir.
Her insan az veya çok kendi hikayesine inanacak birililerini bulabilir. Saf ve iyi niyetli bazı insanları etkileyebilir. Hatta bu etkileme işini uzunca bir süre dahi sürdürebilir.
Bu etkileme ne kadar uzun sürerse, gerçekler öğrenildiğinde kandırılanın hayal kırıklığı da o kadar büyük olur. Bu duruma sebep olanlarla buna tahammül edenler oldukça değişimin ve dönüşümün olması mümkün değildir.
Geldiğimiz noktada artık anlaşılmalıdır ki siyasette en hafif yük hesap yapmadan gerçekleri söylemektir. Önümüzdeki dönemin bunun tescilleneceği dönem olabilmesi, Kıbrıs Türkünün başını inkarın ağırlığı ile eğdirmeyeceğini göstermesiyle mümkün olacaktır.
Siyaseti ve siyasetçiyi beklemeden önce toplumsal davranışlarımızda arınma şarttır. Temiz siyasete geçişin başlangıç noktası toplumsal davranışlarımızda arınmanın yaratacağı temiz toplumdur.
Siyasetteki “HIV’nin” aşısı da parti kurultaylarından itibaren önümüze her sandık geldiğinde yapacağımız siyasi tercihler olacaktır. Her vurulan aşı gibi koruyucudur. Önemini ve değerini bilelim.