Yaklaşık bir yıl kadar önce, KKTC’deki idareyi sadeleştirmeye Cumhurbaşkanlığı makamını ortadan kaldırarak başlayabileceğimizi yazmıştım. Seçim öncesiydi ve Akıncı taraftarları bunu “Akıncı düşmanlığı” olarak değerlendirmeyi uygun görmüşlerdi.
Şimdi Akıncı yok, Tatar var! Tatar’ın seçilmesinden bu yana, Cumhurbaşkanlığı makamının, KKTC Başbakanlığı’nın yapamayacağı hangi işleri yaptığını söyler misiniz?
Üstelik şimdi bir de “külliye sorunumuz” var. Yapsan bir dert, yapmasan başka dert! Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi için devrede olanlar, bize külliye yapmayı kendilerinin bir “hakkı” olarak görüyorlar; bunu oldukları yerden ilan ediyor; istedikleri gibi plan yapıyorlar.
Böyle gereksiz sorunlardan kurtulmak için “en kestirme yol” Cumhurbaşkanlığı’nı ortadan kaldırmak değil midir?
DIŞ İLİŞKİLER SORUNU
KKTC Hükümetini muhatap almaktan kaçınan yabancılar, KKTC hukukuna göre dış politikayı yürütme yetkisi olmayan Cumhurbaşkanlığı’nı ziyaret etmeye devam ediyorlar. Kendi liderini Cumhurbaşkanı seçtiren Ulusal Birlik Partisi, Tatar’ın yerine Ertuğruloğlu’nu geçirmek istemeyecektir ama “Kıbrıs sorunu ile ilgili ezberleri bozmak” isteselerdi Cumhurbaşkanı’nın görüşmeci yetkisini elinden alır ve yerine KKTC Dışişleri Bakanı’nı atarlardı. Yapamadılar, yapamazlar!
“Cumhurbaşkanı” diye biri olmasa, Kıbrıslı Türkler adına birileri ile görüşmek zorunda kalacak yabancılar, Başbakan veya Dışişleri Bakanı’ndan birini seçmek zorunda kalmayacaklar mıydı?
Üstelik yakından izlediğimiz ve zaman zaman onların ağzından da dile gelen bir şekilde KKTC Cumhurbaşkanlığı ile KKTC Dışişleri Bakanlığı arasındaki farklılıklar bir “dış politika zaafiyeti” olarak ortaya çıkmamış da olacaktı.
BAŞBAKAN SORUNU
Cumhurbaşkanlığı daha üst bir makam olarak görülmesine karşın, yetkiler KKTC Başbakanı ve hükümetinin elindedir aslında. Bu nedenle parti liderlerini Cumhurbaşkanı olarak seçtiren partiler, daha sonra ciddi bir şekilde liderlik sorunu yaşamaktadır. İsimlerle örnek vermek, polemiklere neden olur ama Tatar’ın seçilmesinden sonra UBP’de yaşananlara şöyle bir göz atmak bunu anlamak için yeterli olacaktır sanıyorum. Cumhurbaşkanlığı’nı ortadan kaldırınca siyasi iktidarı ele geçirmek için uzun yıllara yayılan bir mücadele veren siyasi partiler, “kendi başarılarının kurbanı” olmaktan kurtulacaklar ve liderlerini kaybetme sorunu yaşamayacaklardır. Başbakan siyaseten güçlenmiş, hem partisine, hem de iktidarına sahip çıkabilecek duruma gelmiş olacaktır.
Cumhurbaşkanlığı’nın ortadan kalkması ile birlikte “başbakan kim olacak” sorunu da ortadan kalkacaktır!
İÇ VE DIŞ POLİTİKA
Her ciddi devlet, iç politikası ile dış politikasını bir uyum içinde götürür. Batı’ya muhtaç bir ekonomik yapınız varsa, batı düşmanlığı yapamaz, gereksiz gerginliklerden uzak durursunuz. Ticaret yaptığınız bir devlet ile savaş yaşamak istemezsiniz. KKTC’de ise tam bir uyumsuzluk vardır: Kıbrıs sorunu her konudan daha fazla tartışılmakta, hiçbir sonuç alınamamakta ama bu arada iç sorunlar gölgede ve çözümsüz kalmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı’nın yapacak başka bir işi olmadığından Kıbrıs sorunu kazanını kaynatıp durmaktadır. Cumhurbaşkanlığı ortadan kalktığı zaman, Kıbrıs sorununu KKTC Dışişleri Bakanlığı içine hapsedilmiş olacaktır. Ciddi bir gelişme varsa gündeme gelecek; yoksa dışişleri memurlarının ilgisine terk edilebilecek ve “gündemdeki gerçek yerine” oturmuş olacaktır.
HISARÜSTÜ BAHÇESİ
Böylece “külliye” ihtiyacı ortadan kalkarken, Silihtar’daki çarpık yapılardan kurtulmak, bugünkü Cumhurbaşkanlığı binasını İngiliz yönetiminden beri üstlendiği görevleri de anımsatacak bir müzeye dönüştürmek, yakınındaki kamulaştırılmış binlardan tarihi nitelikli olmayanları temizlemek, tarihi olanlara yeni roller vererek Lefkoşa Suriçi’nde yeni bir gezinti veya cazibe bölgesi yaratmak daha çok kolaylaşmış olacaktır. Hısar altındaki Kuğulu Park ile Mücahitler Parkı da eski ihtişamlı günlerine kavuşabilecektir.
Cumhurbaşkanlığı’ndan kurtulmakla, çok şeyden kurtulmuş ama şimdi eksikliğini hissettiğimiz başka pek çok şeye kavuşmuş olacağız.