HÜKÜMETE BAYRAMLIK SORULAR: TURİSTLERİ NEDEN KABUL ETMİYORUZ?

0
blank

Casino İşletmecileri Birliği (CİB) Başkanı Ahmet Arkın, Havadis gazetesinde yayınlanan bir makalesinde hükümette yönettiği sorularla turistlerin neden kabul edilmediğini ve bunun önemli riskler taşıyıp taşımadığını sordu.

Bayram yazısı tadında kaleme alınan yazıda, Ramazan Bayramı’nın “bizden daha yoksul veya muhtaç olanları anlamayı” öğrettiğine dikkate çeken Arkın, salgın günlerinde Ramazan’ın öğrettiği erdemlerden uzak durulduğunu vurguladı.

CİB Başkanı Arkın, özellikle şu soruları gündeme getirdi:

  1. Çift aşısını yaptırdığını belgeleyen kişileri neden kabul etmiyoruz?
  2. PCR testini hem uçağa binmeden, hem de uçaktan indikten sonra yaptıran turistleri tesislerimize kabul etmenin; gerekli hallerde PCR testlerini yenileyip tatil süresini tamamlamalarını sağlamanın ne gibi sakıncaları var?
  3. Güney Kıbrıs’ta tatil yapmakta olan turistleri antijen testleri ile 8-10 saatlik turlar için Kuzey’de ağırlamak çok mu riskli olacak?
  4. İşsiz insanların, kapalı tesislerin, yoksulluk pençesinde kıvranan ailelerin yarattığı riskler yok mudur? Bunları daha ne kadar zaman görmezden geleceksiniz?

ARKIN’IN YAZISI

Casino İşletmecileri Birliği Başkanı Ahmet Arkın’ın Havadis gazetesinde yayınlanan makalesi şöyle:

“Kapı kapı dolaşıp büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpmeyi çok özledik. Selamlaşıyor ama sarılamıyoruz. Hüzünlü bir bayram kutluyoruz. Birbirimizi sevmenin, dayanışma ve yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamamıza vesile olan günlerden geçiyoruz.

Ramazan Bayramı Kutlu Olsun!

Ramazanlar bize, birbirimizi daha yakından tanımayı, kendimizi aşırılıklardan ve israftan korumayı, bizden daha yoksul veya muhtaç olanları anlamayı öğretir. Sebat etmeyi; sabırlı ve tahammüllü olmayı yaşatır.

Covid-19 salgınına karşı verilen mücadele de, bu erdemlerin ne denli önemli olduğunu bir kez daha anlamamıza neden oldu. Önemlerini iyice anlamış olmamıza karşın bu erdemler salgına karşı verdiğimiz mücadelede yol gösterici olamadı ama ne yazık ki bu süreçte, işini kaybedenleri anlamakta çok zorlananlar olduğunu gördük. Kapanan işyerlerimizi geri kazanmak için verdiğimiz mücadeleyi hor görenlere tanıklık ettik. Ülkemizin başlıca gelir kaynağı turizm olduğu halde, bu sektörü bütün unsurları ile birlikte geri kazanmayı gündemine bile almayan bir kamu yönetiminin etkisi ve zorlayıcı kararları altında yaşamak zorunda kaldık.

Artık salgının sonuna yaklaştık; virüsü iyice tanıdık, nasıl bulaştığını ve bulaşmanın nasıl önlenebileceğini öğrendik. Aşılama da başladığına göre artık işimizin başına dönebiliriz diye düşünenlerimiz, her gün yeni bir hayal kırıklığı yaşıyor. Bayram günlerinde işlerinin yeni hareket kazanmasını ve en azından yaz ayları boyunca bunu sürdürerek çalışanlarına maaş ödemeyi, piyasaya olan yükümlülüklerini yerine getirmeyi planlayanlar, boşuna beklediklerini anladılar.

Epidemiyolojik verileri bizden çok daha kötü olan Güney Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye gibi ülkelerin, turist getirmek için neler yaptıklarını ibretle ve kıskanarak izliyoruz. Güney Kıbrıs ve Yunanistan Avrupa Birliği’nden önemli yardımlar aldılar; Türkiye’nin ihracat potansiyeli salgın ortamında bile artış gösterdi. Bu ülkeler, turizm gelirlerine bizden daha az muhtaç oldukları halde, turist getirme konusunda bizden çok daha büyük bir gayret içindeler ve çok daha etkili planlama ve tanıtma faaliyetleri sürdürüyorlar.

Aslında turistler de virüs salgınına karşı gerekli önlemleri aldıklarına inandıkları ülkelerde, güvenli tesislerde tatil yapmanın peşindedirler ve Kuzey Kıbrıs çevre ülkelere göre oldukça avantajlı verilere ve işletmelere sahiptir. Bu avantajı kullanarak turizm sektörümüzü; sektörümüzle birlikte işletmelerimizi, çalışanlarımızı ve gelirlerimizi geri kazanmamız için biraz empati, anlayış ve özen yeterli olabilecekken biz bütün bunlardan uzak durduk. “Altında kalanın boynu kopsun” mantığı egemen oldu. İşsiz insanlarımızın sesini duymazlıktan geldik; evine ekmek götüremeyen babaların çocuklarını yok saydık.

Yine de bütünüyle geç kalmış sayılmayız. Önümüzde neler yapılabileceğini anlatan örnekler vardır. Güney Kıbrıs, bize göre çok daha tehlikeli boyutlarda seyreden epidemiyolojik tablosuna karşın turizmini başarı ile yönetiyor. Turist kabul etme koşulları aylarca önceden belirlenmiştir. Çift aşılı olanlar karantinaya girmeden ve test yaptırmadan tatile gelebiliyorlar. PCR ve antijen testleri ile turist kabul edilebiliyor. Tesislerde ne gibi önlemler alınması gerektiği belirlenmiş ve ilan edilmiştir. Denetlemeler rutin olarak sürdürülüyor. Bizim de benzer uygulamaları gündeme getirmemiz gerekiyor.

Bu bayram gününde açıkça sormak istiyorum:

  1. Çift aşısını yaptırdığını belgeleyen kişileri neden kabul etmiyoruz?
  2. PCR testini hem uçağa binmeden, hem de uçaktan indikten sonra yaptıran turistleri tesislerimize kabul etmenin; gerekli hallerde PCR testlerini yenileyip tatil süresini tamamlamalarını sağlamanın ne gibi sakıncaları var?
  3. Güney Kıbrıs’ta tatil yapmakta olan turistleri antijen testleri ile 8-10 saatlik turlar için Kuzey’de ağırlamak çok mu riskli olacak?
  4. İşsiz insanların, kapalı tesislerin, yoksulluk pençesinde kıvranan ailelerin yarattığı riskler yok mudur? Bunları daha ne kadar zaman görmezden geleceksiniz?

Bayram günlerinde “çalışmanın mutluluğu” ile yeniden tanışmayı bekliyorduk. Korku ve sorumsuzluk yöneticilerimizi esir almış ki bu sevinci tatmamıza engel oldular. Bunun yerine hüzünlü ve geleceğe dair endişelerimizi paylaşacağımız bayram günleri geçireceğe benziyoruz. Bu hüzün ve endişenin bizi yenmesine müsaade etmememiz gerekiyor. Unutmamalıyız ki, hepimizin sorumlu olduğumuz insanlar, iş arkadaşlarımız, çalışanlarımız, ailelerimiz ve en önemlisi çocuklarımız vardır.

Bayramınız kutlu olsun!”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz