İş hayatının yaşanmışlıklarına dair öğreti ve gözlemlerimi hem adada hem de Türkiye’de peşi sıra gündeme oturan konuları tartışırken referans vererek anlatır oldum. Farklı gibi gözüken siyasi gelişmeleri aynı kavramlarla anlatmanın kısır döngüsüne girdim. Bunun için münferit olayları tek tek ele alıp sanki de farklı konularmış gibi yorumlamak yerine bunların hepsinin dönüp dolaşıp beslendiği kavramları ve zihniyeti ön plana çıkartıp yazmak gerektiği görüşüne vardım.
Tabiri caizse perakende değil de toptan yazmayı deneyeyim dedim.
Hangi haberleri ve kimleri kastettiğimi varın siz düşünün.
İlişkilendirmek zor olmasa gerek.
***
Dürüstlük: Dürüst olduğunu iddia etmek yeterli değildir.Kendi vicdanında dürüst olmak da yetmez. Dürüst de görünmek durumundasın. Zor olan da budur.
Kamuoyu vicdanında dürüst gözükmek, dürüst olmaktan zordur.
Hele hele siyaset ya da bir kurumda yönetici konumundaysan, dürüstlüğün bu geniş tanımını içselleştirmek elzemdir. Aksi takdirde şaibe ve polemikler peşini bırakmaz.
Er ya da geç yönetemez duruma düşersin.
Hadi buyur bu ‘dürüstlük’ temasını al, sürüsüne bereket birçok konuyla ilişkilendir gitsin!
Adaletli yönetim: Dürüst olmaya komşu diğer bir kavram da ‘iyilik’ yapmaktır. Siyasetin, siyasetçinin ve yöneticinin en büyük düşmanıdır. ‘İyilik’ yapmak ile adaletli yönetim uygulamak arasında fark vardır.
Çoğu zaman bu iki kavram arasındaki ince çizginin farkında olmayız. ‘İyilik’ yapmayı ya da ‘iyilik’ görmeyi, adaletli yönetime tercih ederiz. Hele konunun odağında ‘iyiliği’ bekleyen bir de biz varsak. Yapılması gereken ‘iyilik’ hemen yapılsın isteriz.
Bize yapılan ‘iyilikten’ hemen sonra adaletli yönetim başkalarının talep ettiği ‘iyiliğe’ engel olacaksa onlara uygulansın isteriz. Bu olmazsa da pişkinlikle eleştiririz.
Elinde yetki gücünü tutan için ‘iyilik’ yapmak kolaydır. Yönetimde zor olan ‘iyilik’ yapmak değil adaletli yönetimdir.
İyilik yapmakla adaletli yönetim arasındaki farkı anlayabilenlerin sayısı artmadığı sürece de adaletli yönetime ulaşabilmek hayaldir. Bunun için de bir yerden başlayıp piknik ateşini yakıp sabırla sebat etmek gerekir. Aksi takdirde her seçim döneminde kirli havuza 3-5 leğen temiz su atmakla bu iş olmaz.
Hem adada hem de Türkiye’de haftada bir yalnızca bu iki kavramı içeren bu yazı yayınlansa güncelliğini kaybeder mi?
Bir süredir mücadele ettiğim yazıp yazmamaktaki ikilem gelip tam da bu soruda kilitleniyor.
Ayni toptancı yaklaşımın devamı olan bir iki yazı ile devam edeceğim…
İyi bayramlar dilerim.