Haber-Kıbrıs Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Ekmekçi, salgın nedeniyle Acil Durum Hastanesi’nde görevlendirilmek üzere kamu görevine alınan 203 kişiden 130’nun nerede çalıştığının bilinmediğini duyurmuş ve haber adeta “bomba etkisi” yapmıştı.
Sarsıntı birkaç gün sürdü. Aradan 10 gün kadar bir süre geçmiş olmasına karşın, olay unutulmuş görünüyor.
SARSINTILAR ETKİLEMİYOR
Aslında ortam, KKTC’nin en önemli sorunu olan “kaynakların etkin kullanılıp kullanılmadığına” yanıt aramak için oldukça elverişli bir duruma gelmişti. Başlıca görevi bizi salgın gibi büyük felaketlere karşı korumak veya böyle bir koruma için organize etmek olan devletimiz, bu ortamda bile ayrıcalıklı insanlara çıkar sağlama aracı olarak kullanılmış görünüyordu.
Bazı insanlar salgın ile mücadeleyi daha etkin hale getirmek için işe alınmış ama işe bile gitmemişti. Ortada ciddiyetle yanıtlanması gereken sorular vardı:
- Salgın ile mücadele için işe alınanlar gerçekten ihtiyaca göre mi alınmıştı? Doktor ve hemşire takviyesi gerekliliği oldukça açık olmasına karşın şoför, bekçi ve kitabet memuru gibi ihtiyaçlar salgın nedeniyle kapalı olan dairelerden personel kaydırılarak giderilemez miydi?
- İhtiyaç olsa bile işe alınanlar, doğru ve hakkaniyete uygun olarak saptanmış mıydı? Salgın çok sayıda işsiz yarattığına göre böylesi bir işe girmek isteyeceklere fırsat eşitliği tanıyacak bir sistem oluşturulmuş muydu?
Biz bunların sorgulanmasını beklerken, olay neredeyse gündemden kalkmıştır.
KRONİK HASTALIK GİBİ
Şimdi 60’lı yaşlarında olan bir arkadaşım, 50 yıl kadar önce, zorlu bir süreç sonunda başarılı olduğu kolej giriş sınavında birinci gelen okul arkadaşının babasının sınav sorularına ulaştığının anlaşılmasından sonra sınavın iptal edileceğini düşünürek sancılı günler geçirdiğini ama sonuçta olayın kapatıldığını ve herkesin yoluna devam ettiğini anlattı. Çok şanslıymış… Bizim düzenimizin ne olduğunu o gün anlamış oldu!
O günden bugüne pekişmiş de olmalı! En büyük skandallar, aradan uzun bir süre bile geçmeden hasır altı ediliyor. Bütün pislikleri halının altına süpürerek yolumuza devam etmeyi gelenek haline getirdik.
Bu durumda, KKTC giderek daha iri, daha hantal, daha doyumsuz bir dev haline geliyor. Gündemleri bir bir yutup yok ediyor ama aynı zamanda bizim için de büyük bir tehlikeye dönüşüyor. Giderek daha az insana hakedilmemiş bir refah sağlarken, daha çok sayıda insanın temel haklarını bile çiğneyerek yok eden bir dev oldu.
PARTİZANLIK PARAZİTİ
Bu olay da gösteriyor ki KKTC partizanlık parazitinin esiri olmuştur. Ne kadar kan verseniz, ne kadar tedavi etseniz de bu kan emici parazit, KKTC’nin bütün enerjisini kendine çekiyor. Belki de ölümü bu parazit yüzünden olacak.
“Kamu yönetiminde iş sağlamak”, KKTC’de siyaset yapmanın başlıca aracı haline gelmiştir. Bunun için her türlü tehdit ve santaj kullanılmaktadır. Son olayda bu istihdamları yapan Ali Pilli, mücadele arkadaşlarını adeta tehdit etmiş onları Covid-21 olarak isimlendirmiştir. İstihdam edilenlerin de UBP örgütünün temel taşlarından olduklarını anlıyoruz. Onların tehditleri bize kadar ulaşmamış olsa da hükümeti geri adım attırmaya yetmiştir diye düşünüyoruz.
Hükümet zaten sallantıda… Bu ortamda bir de “istihdam depremi” mi yaşayacaktı; olayı kapatmak en iyisi!
Bizim sistem depremlere dayanıklıdır; 7-8 şiddetinden etkilenmiyor! Ve belli ki biz de buna alıştık; bütün binalar yıkılmadan daha sağlam bir düzen kurmaya girişmeyeceğiz. Öyleyse herkes kendini kurtarmaya baksın. KKTC devletini yıkmaya yetecek kadar güçlü bir sarsıntı, elbette bizi de ezip bitirecektir.