3’NCÜ YOL EN MAKUL SEÇENEKTİR

0
blank

Bir tarafta adanın güneyinde ağzı açık bizi yutmak için bekleyen zihniyet. Diğer tarafta da din ile harmanlanmış içinde Atatürk’ü barındırmayan ‘milli’ söylem ve dayatmaları ortaya koymaktan kaçınmayanların kibirli yaklaşımı. 

Bu iki karamsar tablo tartışmaya açılsa ayni kefeye girmez. Girmez ama yine de Kıbrıs Türkü kafasındaki gelecekle ilgili belirsizliğin ve ikilemin kaynağı bu iki tablo arasında 11 Ekim’de tercih yapmaya zorlanıyor.

Tam da bu noktada 3’ncü bir yol ve bunu yürüyebilecek adaylar var mıdır diye düşünülmesi elzem hale gelmiştir.

Kıbrıs Türkü, ada İngiliz’e kiraya verildiğinde ve “bizim Kıbrıs sorunu diye bir sorunumuz yoktur” denilmesiyle kendi kendine bırakıldığı günlerde bile hiç gönül koymadan etnik aidiyetini dirençle savunmasını bilmiştir. Kabul etmek gerekir ama, artık gemi ciddi su almaya başlamıştır. Köprüden önceki son çıkışın eşigine gelinmiştir.

Rum tarafındaki ve Türkiye’deki egemen çevreler bizi kendinin bir alt kategorisi olarak görmeye, görmek bir şey değil, bunu dolaylı olarak kabul ettirme noktasına bizi itme çabasındadır. Hem güneyimizde hem de kuzeyimizde ‘inadımızı’ bir türlü anlamak istemeyen, kendi paradigmasının şablonunu, yıllardır illâ ki bize giydirmeye çalışan anlayış var gücüyle devrededir.

Birine karşı çıkarken, ötekini savunur duruma düşme algılamasının rahatsız edici polemiğini bir kenara koyup partiler üstü ortak akla dayalı tercihimizi ortaya koymamız şarttır.

Gerçekçi olmak gerekirse ön plana çıkan siyasetçilerinin söylemleri ne kadar antipatik olsa da Kıbrıs Türkü olarak varlığımızı bir tek AB çatısı altında teminat altına almamız mümkün olduğu görüşündeyim. Bunu bugün ne kadar ütopik bulursanız bulun diğer iki tercihin yanında en makul olanı yine de budur. Kıbrıs Türkleri olarak gerek ekonomik gerek kültürel ve gerekse de politik olarak, gelişmekte almamız gereken yolu ancak AB çatısı altında alabiliriz. Kendi yolumuzu Türkiye’deki yakın geçmişteki gelişmelere baktıkça iç hukuk ve yaşam tarzı açısından çok daha yakın hissettiğimiz AB çatısı altında kendimiz çizelim görüşü yeni siyaseti oluşturma alanı olmalıdır.

İki ayrı devlet ya da federasyona inanmış olanların büyük bir kısmının bir araya gelip oluşturabileceği yeni koalisyonun hem kırılma hem de kurulma noktası tam da burasıdır. 

İlle de çözümdür… AB’dir…

Rum ile devleti paylaşmak istememelerine rağmen ille de merkezi güçlü bir federasyon dışındaki modellerin tümüne açık olmaktır…

Dahası var: Anlaşma ve AB’ye girişimiz karşılığında ciddi toprak tavizi ve Türkiye’nin garantörlük hakkını Kuzey ile sınırlayacağı bir savunma anlaşması ile güvenliğimizi sağlamaktır. 

Tüm bunların başlangıç noktası da Maraş’ın eski sahiplerine KKTC yönetimi altında açılması ve tanınma konusuna alet etmeden doğal gazın paylaşımındaki uluslararası iş birliğidir.

Haklı gerekçelerle federasyon olmaz deyip kuru kuruya yalnızca “iki ayrı devlet” diyerek ortaya, seçim sürecinde bile çaba harcanacağına ikna olunacak plan koymazsanız, bu toplumu T.C. devletine yama olmaya razı etmeye gün gelir mahkûm edersiniz. Bugün illallah ettiğimiz birçok siyasi sonucun ortaya çıkmasında olduğu gibi, bugün bu yama olma olasılığına niyet etmediğinizi söyleseniz ya da aklınızdan geçirmeseniz bile bu yaklaşımla KKTC’yi, TC’ne yama olma sürecine sokar bu sonuca sürüklersiniz. Tutunacak dal arayan Akıncı’yı zorla haklı çıkarırsınız.Daldan dala atlayan Tarzan’a kurtulması için ip atarsınız.

Bundan dolayı ‘3’ncü yolun’ortak bir siyaset paydası olmasına yönelik bir sonucun çıkması 11 Ekim’de yapılacak olan seçimi kimin önde bitireceğinden daha da önemli bir mesaj içerir. Bu sonuca ulaşmak ve piknik ateşini yanık tutmak için bugüne kadar taşıdığımız bize özgü şekilde inadımıza devam etmekten başka çaremiz yoktur.

Bunu da, kimin uluslararası hukuk ve BM parametreleri içinde Türkiye ile uyum halinde kalarak en iyi şekilde yapacağını daha önce yazdık: Akıncı ve Tatar değildir.

3’ncü yolu denemek, önümüzde durmasını istedikleri ‘Kıbrıslı- Türkiyeci’ seçeneğinin yanında durmaktadır. Bunu inkâr edip görmemezlikten gelemeyiz; gelmemeliyiz.

Tercih yapmaya zorlandığımız iki seçenek dışında önümüzde 3’ncü yol diye bir seçenek daha vardır.

3’ncü yola fırsat vermek bizim elimizdedir. 

Sandığa tek başımıza gireceğiz.

11 Ekim’de, hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey olmuştur dedirtme elinizdedir.

3’ncü yol istikametinde çıkacak olan sonuç; hem Türkiye’yi hem de toplumun bütününü endişeye sürüklemeyecek, bizi ortak bir paydada konsolide edebilecek olan yegâne sonuçtur.

(Bu yazı ilk olarak 10 Mayıs 2020’de yayınlanmıştır)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz