İlk vakanın Mart 2020’de bir Alman turist grubu içersinde ortaya çıkmasıyla, ülkemiz Covid-19 virüsüyle tanıştı. Yaklaşık 10 aydır çeşitli kısıtlamalara maruz kalan turizm sektörü ise oldukça zor bir dönemden geçmektedir.
Covid-19 vakalarının artmasına bağlı olarak havalimanlarının kapatılması, sınır kapılarındaki geçişlerin bir süre için durdurulması ve sonrasında ise tüm bunların sınırlandırılması ile ülke ekonomisinin gün ve gün çöküşü sahnelenmektedir. Tüm bu gelişmeler yaşanırken dönemin hükümeti sektörle istişare ederek bir takım ekonomik açılımlar yapmış ve hem çalışana hem de işverene yönelik bir takım destek vaatleri vermiştir. Ancak mevcut destek ödemelerinin yetersiz olmasına ilaveten, desteklerin gecikmeli ve eksik ödenmiş olması deyim yerindeyse turizm çalışanlarını çileden çıkarmıştır. Son olarak Türkiye’den aktarılan 850milyon TL kaynakla turizm çalışanlarının aylardır beklediği 1500 TL tutarındaki çalışan desteği ve 2000 TL tutarındaki işveren desteğinin yalnızca 1 ay olarak ödenmiş olması ise, turizm sektörü nezdinde özel sektör çalışanlarına üvey evlat muamelesi yapıldığı kanısını oluşturmuş ve sosyal eşitlik ilkesini zedelemiştir.
SEKTÖREL DESTEKLER
Bahse konu sektör on aydır hiçbir gelir olmaksızın ayakta durmaya çalışmaktadır. Kuzey Kıbrıs’ta olduğu gibi ekonominin büyük oranda turizme dayalı olduğu Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya, Portekiz, Rusya gibi ülkelerin seyahat acentalarına vermiş olduğu desteklere bakıldığında %100 devlet garantili kredi imkanı ve 5 kişiye kadar çalışanı olan seyahat acentalarına 3 ay boyunca 9 bin Euro 10 kişiye kadar çalışanı olan seyahat acentalarına 3 ay boyunda 15 bin Euro destek hibe ödemeleri ön plana çıkmaktadır. Ancak ülkemizde benzeri uygulamaların çok daha düşük bütçelerle yapılmaya çalışıldığı ve bunun yetersiz olmakla birlikte tüm acentaları da kapsamadığı ortadadır.
Ülkemizde turizmin ekonomiye yıllık katkısı 1 milyar dolar civarındadır. Ve 20’ye yakın sektöre de domino etkisi yapmaktadır. Tüm bu gerçekler ışığında, hükümet tarafından 2021 yılı bütçesinde seyahat acentalarına daha iyi bir kaynak aktarımı yapılması beklenmektedir. Sektör temsilcileri ise; yeni hükümet ile iyi ilişkiler içerisinde ve yakın istişare kurarak destek sağlanabilmesi umuduyla çalışmaya hazırdır. Destek sağlanmadığı takdirde, Mayıs 2020’de ülkemizin belki de en renkli gösterisine şahit olduğumuz KITSAB eyleminin yeniden tekrarı gündeme gelecektir.
TURİZMİN AÇILMASI
Neredeyse devlet bünyesi kadar büyük bir yapının ilelebet desteklerle ayakta tutulabilmesi de mümkün değildir. Bu nedenle, turizm açılımının hayata geçirilmesini sağlamak durumundayız.
Tüm dünyada aşı dağıtım çalışmaları hız kazanmış durumdadır. Aşılama ile birlikte bir takım yeni standartlar da gündeme gelmektedir. Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA) önümüzdeki süreçte uçuş yapacak olanların aşı kartı olmaksızın uçağa alınmamaları yönünde çalışmalar yapmaktadır. Aşı kartının önümüzdeki süreçte PCR testinin yerini alacağı tahmin edilmektedir. Hava ve deniz yolculuklarından tutun, konaklamaya, toplu taşımaya, müze ziyaretlerine kadar aşı kartsız girişler mümkün olmayacak gibi görünüyor. Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi (WTTC) güvenli seyahat protokolü üzerindeki çalışmalarını hızla sürdürmektedir.
Ülkemizde de aşılamanın hız kazanmasıyla birlikte tüm dünyada gelişen yeni normların takip edilerek günlük yaşama entegre edilmesi gerekmektedir. Avrupa Birliği’nde bir pandemi ve aşı planlaması yapılmış ve tüm kamuoyu bu anlamda bilgilendirilmiştir. Bu bağlamda AB çatısı altındaki turizm sektörü de hangi yeni standartla ne zaman faaliyete geçeceğinin planlamasını yapmıştır. Hükümetimizin de, geç kalmadan bir pandemi ve aşı planlaması yapması ve bunu bizlerle paylaşması gerekmektedir. Buna ek olarak, Dünyayla entegre olmamız ve güçlü olduğumuz pazarlara yönelik turizm planlamalarımızı yaparak yeniden faaliyete geçmemize olanak tanıması gerekmektedir. Turizm pastasından faydalanabilmemiz için pandemi ve aşı planlamasının AB normalarına uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Geç kalınması ve harekete geçen yabancı tur operatörlerinin bizden beklediği cevapları alamamaları durumunda başka pazarlara yönelmesi kaçınılmaz olacaktır. Ve kaybeden Kıbrıs Türk turizmi olacaktır.
Bu bağlamda tüm ilgili tarafları ivedi olarak bu çalışmaların yapılması için masaya davet ediyoruz. Aksi takdirde ülkedeki ekonomik belirsizlik ve giderek artan işsizlik oranı ile 2021 yılında daha büyük bir koas ortamı bizleri beklemektedir.