Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın elinde olduğu sisteme “demokrasi” diyoruz. Biz de, demokrasi ile yönetilmek; istediğimiz siyasi kadroları iş başına getirirken, istemediklerimizi uzaklaştırmak istiyoruz.
İş başına getirdiklerimizin yapamasını istediğimiz işler için ortak bir organizasyona ve kaynak yaratmaya ihtiyacımız vardır ki işte buna “devlet” diyoruz.
Bir devlet kurduğumuz iddiasındayız ve bu devletin demokrasi ile yönetilmesini istiyoruz.
İSTEKLER VE ELDE EDİLEBİLENLER
Oysa dünyada “mutlak demokrasi” yoktur; hiç olmamıştır. Hiçbir topluluk, istediği gibi davranamamıştır ve davranamayacaktır.
Türk halkı, Kıbrıslı Rumların saldırısına uğrayan Kıbrıslı Türklerin yardımına koşmak için Ada’ya asker çıkarılmasını istiyordu. Demokratik yollarla belirlenmiş bir hükümetleri vardı ama bu kararı alamadı. Çıkarma girişimi karşısında Amerika’dan bir mektup geldi; “bizim size verdiğimiz silahları Kıbrıs’ta kullanamazsınız” diyordu. Kullanırsanız sonuçlarına katlanırsınız!
Olay “Johnson mektubu” olarak tarihe geçti. Türkiye’nin Kıbrıs politikasını olduğu kadar, Türk gençlerinin Amerikan karşıtı olarak yetişmesini de etkiledi. Bir olay yaşandı; herkes bedelini ödedi; belki de hala ödeniyor!
Kıbrıslı Türklerin demokratik hayatına müdahale edenlerin de istekleri vardır. Kendileriyle bu isteklerine ulaşmalarını sağlayacak şekilde “uyumlu” çalışacak insanları seçtirmeye çalışıyorlar. Bunun için mücadele ediyorlar. Para veriyorlar; kaynak ayırıp müdahale araçları geliştiriyor; şikayet edilmeyi ve tepki görmeyi göze alıyorlar. Bunu kendi yöntemleriyle; kendilerine yakıştırdıkları şekillerde yapıyorlar: Türkiye’nin tarzı başka, Avrupa Birliği’nin tarzı başkadır; Amerika’nınki bambaşka…
Kimse kimseye ekmek veya demokrasi bağışlamıyor. Her varlık, kendi amaçları doğrultusunda eylemde bulunuyor ve bunun gerektirdiği bedeli ödüyor.
İSTEKLERİNİZİN BEDELİ
Kendi kendini yönetmenin en somut bedeli, ortak amaç ve hizmetler için gerekli olan mali kaynağın vergiler yolu ile halktan toplanmasıdır.
Saldırı altında olduğunuzu düşünürseniz asker besleyeceksiniz. Bunun için gerekli kaynağı yaratmak zorundasınız. “Sağlık ve eğitim bütün yurttaşlarımız için bir haktır” diye Anayasa yazmışsanız, bunu hayata geçirmek için yurttaşlarınızdan kaynak talep edeceksiniz. Birileri demokrasinize karışma eğilimi taşıyorsa, tepki göstereceksiniz: “Siz bize karışamazsınız. Biz bunun bedelini ödemeye hazırız” diyebilecek siyasetçilere sahip çıkacaksınız.
Kendi kendinizi yönetmek istiyorsanız, alacağınız kararların bedelini çeşitli şekillerde ödemeye hazır olacaksınız. Üstelik gerçekçi olacak, ancak ödeyebileceğiniz kadar bedel yaratmaya da dikkat edeceksiniz.
Siz istediğinizi yapacaksınız, başkaları da size sponsor olacak; böyle bir dünya yok!
Kiminle mücadele edeceğinize, kimin ile dayanışacağınıza karar vererek, ilişkilerinizi düzenlemek zorundasınız. Karşınıza alarak mücadele etmekte olduklarınızın, sizi rahat bırakmayacaklarını; “ne yapalım, Kıbrıslı Türkler de böyle istemişler” demeyeceklerini bilmeniz gerekir.
İÇSEL BİR SORUN
Aslında “demokrasi” içsel bir meseledir.
Hem kişilerin içsel bir sorunu; hem de toplumların…
Neyi kabul edeceğinize veya etmeyeceğinize nihayetinde siz karar vereceksiniz.