Doğu Akdeniz Üniversitesi yetkilileri ile Milli Eğitim Bakanı arasında kişisel bir zıtlaşma veya husumet var mı, bilmiyorum ama DAÜ söz konusu olduğu zamanlarda Bakan Çavuşoğlu’nun ortaya koyduğu tavırlar mutlaka ilginizi çekmiştir.
Çekmemişse çok yazık; çekmiş olmalıydı!
Çavuşoğlu, DAÜ yönetiminin yeterli tasarrufu yapmadığına inanıyor. Bu nedenle geçen haftaki komite toplantısında DAÜ Rektörü Hasan Kılıç’ı aldıkları tasarruf önlemlerini kalem kalem açıklamaya çağırdı. Kılıç’ın nasıl yanıt verdiği basına yansımadı, göremedik. Ortada ciddi bir tasarruf olmadığı anlaşılıyor.
Tasarruf denildiği zaman aklımıza Cumhurbaşkanı Tatar’ın yurtdışı seyahatleri geliyor. 2024 yılında Cumhurbaşkanı’nın yurt dışı seyahetleri için ayrılan kaynak 3 milyon TL olmasına karşın harcanan miktar 11 milyon TL olmuş. Tatar daha az seyahet edebilir ama etmiyor!
Başbakan’ın temsil giderleri bütçesi ise 668 bin TL imiş ama Üstel de 3,3 milyon TL harcamış… Bu harcamaların önemli bir bölümü tasarruf edilebilirdi ama edilmedi!
Geçtiğimiz gün bir X mesajında okudum… Paylaşan çok iddialıydı… Almanya’daki kamu kuruluşlarında kimse kimseye kahve ikram etmiyormuş. Kahveler, makinlerinden para ile alınıyormuş… Kurumda sadece iş yapılıyormuş… Yapan kalıyor, yapmayan gidiyormuş! Bizde öyle değil! Olmasını isteyen de yoktur!
Merkel kitabını nerede yazdı bilmiyorum. Almanya’da eski Cumhurbaşkanları veya Başbakanların, masrafları devlet tarafından karşılanan büroları yokmuş… ABD’de de yok! Dünyanın en büyük hazinesini yönetenler başkanlıktan ayrıldıkları zaman kendi olanakları veya gönüllü desteklerle çalışma ofisi kurarlarsa ne ala; kuramazlarsa evde çalışırlar. KKTC’de ise eski cumhurbaşkanlarına ofis ve görevliler verilir. Başbakanlık yapanların da resmi korumaları ve araçları olur. Bir süre başbakanlık yapmış olan CTP Genel Başkanı Erhürman, bu olanaklara sahip olmayı reddetmişti ama bunun fazla bir yankısı olmadı. Meclis Başkanlığı’na tartışmalı bir süreç sonunda oturabilen Ziya Öztürkler, yakın koruma istemedi ve takdir aldı ama onun bu tutumu da bir salgına dönüşmeden söndü, gitti.
Biz tasarrufu sevmiyoruz. Oldum olalı öyleyiz.
1974 sonrasında Rum tarafından elektrik alıp Kuzey Kıbrıs’ta dağıtıyor ve Rum tarafına para falan ödemiyorduk. Topladığımız parayı yatırım için olsun biriktirmedik; sonuçta Teknecik Termik Santralı Türkiye tarafından yapıldı ve Kıb-Tek’e devredildi.
Biz tasarrufu sevmiyoruz. Kamu kaynaklarını hovandaca harcamaktan ise acayip zevk alıyıoruz. Ne demişler, “devlet malı deniz, yemeyen domuz”!
Devletimiz uğruna ölmeye hazırız ama domuz olmayı asla kabullenemeyiz!