Meclis’te bir oyun oynanıyor. Bu oyun, dışarıya ve halka “kriz” olarak yansıdı. Oldukça da uzadı. Meclis’ten geçecek bütçenin herhangi bir işe yarayacağını düşünmüyorum ama çoğumuzun oldukça fazla önemsediği 2025 Bütçe Yasa Tasarısı bile görüşülemiyor.
Bu oyun veya kriz, bize milletvekillerimizin hediyesidir. Dıştan karışanı arıyor ve milletvekillerimizi kimin yönettiğini öğrenmeye çalışıyorsak bile bu arayış, olayı çözme sorumluluğumuzun bir gereğidir. Ama olayların bir de milletvekillerimizin AHLAKİ duruşu bakımından değerlendirilmesi gerekli hale gelmiştir. Ne demişler, “hırsızın hiç mi suçu yok”! Dıştan yönlendirenler ve hatta yönetenler olsa bile milletvekillerimiz bu “yönetilmeyi” kabul etmemek sorumluluğu ile karşı karşıyadırlar.
Örneğin Ziya Öztürkler… Ziya Öztürkler, Meclis Başkanlığı koltuğuna bu şekilde oturmayı içine sindirebiliyor… Demek ki bu durum onun ahlaki yapısına uygundur ve bu şekilde davranarak kendini siyasette kalıcı hale getirebileceğini ve “yükselebileceğini” düşünmektedir. Bundan sonra yapacakları, bugünlerde yaptıklarının benzeri olacaktır!
Örneğin işaretli oy kullandıklarını itiraf eden Hasan Küçük, Yasemin Öztürk ve Talip Atalay… Milletvekillerinin dokunulmazlığı vardır ama bu onlara suç işlemek ve sonra da itiraf ederek bizimle dalga geçme hakkı vermez… Meclis Başkanlık divanı seçimlerinde “gizli oy” kullanmak, Anayasal bir zorunluluk olarak belirlenmiştir; milletvekilleri buna uymayarak Anayasayı da çiğnemiş oldular. Anayasaya uymayacak milletvekilleri seçmişiz yani! Bundan sonra uyacaklarının da hiçbir garantisi yoktur!
Peki ya milletvekillerini oy doğrultularını belgeleyip göstermeye zorlayanlar… Onların bu süreçteki rollerinin Anayasal kurallara veya siyasi ahlak ilkelerine uygun olduğunu ileri sürebilecek tek bir kişi var mı? Veya onları alkışlayanların ahlak ve ahlak sahibi olmanın önemi hakkında ne düşündüklerini zannediyoruz. Cinsel hayat ile ilgili bir kavram olduğunu düşünüyorlar herhalde!
UBP grubunda yer aldıkları halde Meclis Başkanı adaylarına olumlu oy vermeyen milletvekillerini suçlayıp durmakta ve krizin sorumlusu olarak onları görmekteyiz. Oysa buna hakkımız yoktur! Anayasa, milletvekillerine “gizli oy” kullanma hakkı ve görevi yüklemiştir. Onlar, kendi akıllarına ve vicdanlarına göre oy kullanmakla yükümlüdürler. Milletin vekili olmak böyle bir şeydir. Olumlu veya olumsuz oy kullananların peşine düşmek bile ahlaksızlık sayılmalıdır. Biz ise tersini yaptık; yapmaya devam ediyoruz.
Milletvekillerinin kendi akıllarına ve vicdanlarına göre oy kullanması beklenir. Milletvekillerinin gizli oylarına ipotek koyma veya gizli oyların nasıl kullanıldığını öğrenme girişimleri HEM ANAYASAYA HEM DE GENEL AHLAK İLKELERİNE AYKIRIDIR!
Yaşadıklarımız, BÜYÜK BİR AHLAKSIZLIKTIR. Bu ahlaksızlıktan kurtulamadığımız sürece bir kriz bitecek, bir diğeri başlayacaktır. Aslında buna “çürüme” demek daha doğrudur ve yok oluşa kadar devam edecektir. Zaten “ahlaksızın hiçbir sınırı yoktur”! Bugün bunları gördük, yarın daha kötülerine hazır olmamız gerekir!
Bu yaşananların sorumluluğu elbette her şeyden ve herkesten önce KKTC yurttaşlarındadır. Bu tür insanları seçmememiz gerekirdi!
Ama; anlaşılan odur ki bizim onlardan beklediğimiz de zaten budur!
Ne kadar “ahlak” o kadar haysiyet!