CTP Genel Başkanı Erhürman, dünkü (11 Kasım, 2024) Meclis birleşiminin yasallığı tartışma konusu olmayan Meclis Başkan Yardımcısı Fazilet Özdenefe tarafından açılmasını; hükümet tarafından meclise sevk edilmiş bulunan 2025 Yılı Bütçe Yasa Tasarı’nın bu şekilde açılacak meclis genel kurulu tarafından Bütçe Komitesi’ne sevk edilmesini ve “bütçe maratonunun” böylece başlamasını önerdiklerini duyurarak “Biz yapıcı önerimizi yaptık” dedi.
“Yapıcı öneri”! Anahtar sözcük bu! Zaten Başbakan Üstel de akşam saatlerinde yaptığı açıklamada aynı deyimi kullandı: “Biz yapıcı her tür öneriye, fikre hükümetimizi kurduğumuz ilk günden beri açığız.”
Yapıcı öneri bekleyenler mi vardı; yoksa Meclis’in zaten pespayeye dönüşmüş olan itibarını yok ederek yeni denizlere yelken açmaya çalışanlar mı var?
KKTC Meclisi, kendi kurallarına uygun bir Meclis başkanlığı seçimi gerçekleştiremedi ve büyük bir kargaşaya neden oldu. Hukukun çiğnenmesi sadece son tura özgü bir durum da olmamıştır; milletvekilleri işaretli oy kullandıklarını bile itiraf etmişlerdir. Bu, yeterli bir itibarsızlık kaynağıdır ama bütün uzlaşma yollarının tüketilmesi ve kamuoyunun “olağanüstü tedbirler” için hazır hale getirilmesi için alınacak biraz daha mesafe kalmıştır. Bu amaçla, “yapıcı önerilere” ihtiyaç yoktur; tartışma ve vurdu-kırdılı sahneler daha iyi sonuçlar doğuracaktır!
CTP milletvekillerinin Ziya Öztürkler’in açacağı bir oturumda gidip sıralarına oturması ve yoklamaya katılması zaten beklenmiyordu. UBP milletvekillerinin Meclis kürsünü CTP milletvekillerine kaptıracaklarını beklemek de gerçekçi olmazdı doğrusu. Buna karşın özellikle bazı CTP milletvekillerinin yarattığı sahneler, Meclis’i itibarsızlaştırarak “yeni denizlere doğru yelken açılması” hesapları yapanların değirmenine su taşımıştır.
Böyle günler zor günlerdir. Hem tepki göstereceksiniz hem de göstereceğiniz tepki ile rakiplerinizin ekmeğine yağ-bal sürmemiş olacaksınız. Kolay değil; yaratıcılık gerektirir… Dün yaşananlar tahmin edilebileceğine göre NELER YAPILMAMASI GEREKTİĞİ konusunda da sıkı durmak ve ne olursa olsun tasvip edilemez hareketlerde bulunmamak gerekirdi.
Yapıcı önerilere her zaman itibar ettiklerini açıklayan hükümetin Meclis’te 29 milletvekili varken bütün bunların olması, olabilmesi elbette anlamlıdır ve biz bu “anlamı” anlamaya çalışmak zorundayız.
Benzer olayların tekrarlanacağı düşünülürse yeni denizlere doğru seyreden gemimizin hedefe yaklaşmakta olduğunu da söyleyebiliriz. Bu yeni denizlerde daha otoriter ve hatta totaliter bir yönetim olacağını görebiliyoruz. Parlamenter demokrasinin sorunların çözümünde yetersiz kaldığı ortaya çıktıkça gidilecek limanın ışıkları da yaklaşmış olacaktır. Adına ister “başkanlık sistemi” ister başka şey deyin, fark etmez!
Gerçekten zor günlerden geçiliyor. Ön planda olan siyasilerin büyük bir sorumluluk duygusu ile hareket etmeleri temel bir gereksinmedir ama öyle olacağını sanmadığımı da belirtmeliyim.