Beklemediğiniz şeyler yazacağım…
Geçtiğimiz hafta, İstanbul’da Emrullah Turanlı ile uzun bir görüşme yaptım… Bir dostumdan İstanbul’un göbeğinde 600 bin metre karelik bir inşaat yaptığını duymuş ve İstanbul’a gitmişken bu inşaatı görmek istemiştim. Ofisine gidince ayrılmak mümkün olmadı.
Turanlı’nın hayat hikayesini tam olarak bilmiyorum; sormaya bile fırsatım olmadı. Esas olarak amacım, Ercan Havaalanı yatırımının Taşyapı portföyündeki yerini ve önemini saptamaktı. “Milyonlarca dolar vuruyor ve vergi ödemiyor” deniyor ya; Taşyapı’yı yaşatmak için buna muhtaç olup olmadığını anlamak istemiştim. Kim bilir, belki de İstanbul’daki 600 bin metre karelik inşaat da “bizden götürdükleri” ile yapılıyordu!
İstanbul’daki görkemli bir yapının terasındaki ofisi, o kadar da görkemli değildi doğrusu… Öğrendiğime göre 20 yılı aşkın bir süredir onunla olan çalışanları da çok az ve mütevazi. Beni esas olarak, her konuyu getirip “hukukun üstünlüğüne” ve “basın özgürlüğüne” bağlaması şaşırttı ama…
“Biz, akitle iş yaparız” dedi; “Bizim için akit esastır. Bu nedenle bize hukuk lazım. Ne yazıyorsa o… Kanun ne diyorsa o. Yoksa iş yapamayız!” Gayet anlaşılır; değil mi? Hukukun üstünlüğünü savunuyor ama nedeni var!
Basın özgürlüğüne vurgu yapmasının nedeni ise hakkında ileri sürülen iddialar… Bu iddiaları yayanlar, bir gün olsun durumu kendinden öğrenmeye çalışmamışlar. “Ortada sözleşme var. Sen hakkını savunuyorsun; o sana vurguncu diyor. Üstelik bir telefon açıp bunu niye yaptın diye de sormuyor.” Basından yakınırken bu davranışın esas nedeninin “basının kendi kaynakları üzerinde ayakta duramaması” olduğunu da belirtiyor üstelik. İletişim derslerinde okutulması gereken bir örnek gibi görünüyor.
On yıldan daha uzun bir süre önce, Anadolu basınının ileri gelenlerini toplayarak bağımsız bir yayın çıkarmak isterlerse bağış yapmaya ve hisse bile almamaya hazır olduğunu iletmiş. Bir-iki toplantı sonunda ortada üç-beş kişi kalmış ve iş yatmış! Bu işte kendine yardımcı olan bir halkla ilişkiler firması yöneticisinin telefonunu verdi; iki kez görüştüm… Bu yaklaşımın detaylarını da bu girişimin neden başarısız olduğunu da öğreneceğim. Öğreneceğim ve yazacağım! Bunun da ders olabileceğini düşünüyorum.
Ertesi gün, Şişli’deki 600 bin metre karelik inşaat alanını gezmek olanağı buldum. Bu inşaat, Bulgar Kilisesi Vakfı’nın arazisi üzerine kat karşılığı yapılıyor. Hukuk meselesi bu işte de kendini göstermiş… Bana verdiği bazı evrakların üzerinde 2007 tarihi var… İhalesi daha önce yapılmış olmalı… 2007’de projelendirme ve devlet ile yazışmalar başlamış… Gel, git… Şimdi git, sonra gel! Belediye ayrı dert; bakanlar ayrı… Sonunda Bulgar Başbakanı ile görüşme ve Borisov’un Tayyip Erdoğan’ı aramaları… Bakanların hesaba çekilmesi… Şişli Belediyesi’nin arazinin bir kısmını işgal edip bina dikmesi… Hikaye çok uzun ve karmaşık… Sonuçta “suçlu” hep Turanlı!
Neyse şimdi inşaat yükseliyor… Yükselmiyor aslında; batıyor! Yerin dokuz kat altında yapılaşma devam ediyor… Zamanla yükselmeye de sıra gelmiş olacak herhalde…
İnşaatı gördüm ama hiçbir şey anlamadım… Ercan’ı tümden satsak parasının bu yapıya yetmeyeceğini kavradım sadece…