PARMAK ARKASINA SAKLANMANIN ANLAMI YOK! İNANÇLARI TARTIŞMA ZAMANI GELDİ!

TÜRKİYE’DE, DİNİ BİLİM SAYANLAR ÇOĞALDI VE EGEMEN HALE GELDİ. BÖYLECE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ DE LAİKLİK DE ORTADAN KALKMIŞ OLDU!

0
blank

Ocak ayındaydı galiba… İnançları tartışmazsak, hiçbir ciddi tartışma yapamayacağımızı yazmıştım… İnanç denince de akla “din” geliyor tabii…

Binlerce yıl önce insanlar, doğa ile ilişkilerini düzenlemek için yarım yalamak bilgilere dayanan kurallar ürettiler. İnsanlar onları “bilgi” sanıyor ve bütün hayatlarını bu bilgilere göre göre düzenlemeye çalışıyorlardı ama gerek hayatın kendisi bu kurallarla uyuşmadığı ölçüde başka arayışlara girdiler ve bilimi geliştirdiler. Bu kurallar yeni ama daha etkili bilgilerle çeliştiği zaman eski kurallara “inanç” demeye başladık. Bu bir zorunluluktu aslında… İnsanlara gerçeği anlatmaktan kurtulabilmek için “istediğinize inanın ama gerçeği de bilin” kabilinden bir yol tutuldu; adına da “inanç özgürlüğü” denildi. Bütün modern anayasalar yurttaşlarının “inanç özgürlüğünü” tanımaktadır.

Güzel; hayatı berbat etmemek ve din savaşlarına neden olmamak için herkes istediğine inansın… İnansın ama inancını da kendine saklasın! Evinde, kendinin veya inanç birliği içinde olduğu insanların katkıları ile oluşturdukları dernek veya kültür merkezlerinde inançlarının gereğini yerine getirsinler. Başkalarının inançlarına karışmasınlar ve toplum hayatını kendi inançlarına göre düzenlemeye kalkışmasınlar…

İşte buna da laiklik deniyor. Din işleri ile kamusal işler -ki buna “ortak yaşam işleri” de diyebilirsiniz- birbirinden ayrı tutulsun… Böylece, herkesin inanç özgürlüğü sağlanabilsin.

Türkiye’nin de “laik bir devlet” olduğu varsayılır. Anayasasının 2’nci maddesinde “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğu kayıtlıdır. Üstelik bu maddenin de içinde bulunduğu ilk üç maddenin “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” olduğu da Anayasa tarafından hüküm altına alınmıştır.

Türkiye Anayasası’nın bu hükmünün değiştirilmesi henüz teklif edilmemiştir ama DEĞİŞTİRİLMİŞTİR! Türkiye devleti, çok uzun zamandan beri “laik” yani “dini inançlar karşısında tarafsız ve etkisiz” olmaktan çıkmış; herkesin inanç özgürlüğü koruma görevini de terk etmiştir.

Eski örnekleri bir tarafa bırakarak sadece bayram günlerinde yaşanan örnekler üzerinden ilerlersek, Türkiye’nin bir “din devleti” haline geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz:

blank
TÜRKİYE’DE UYGULANMAYA BAŞLAYACAK YENİ EĞİTİM MÜFREDATI İLE DİN EĞİTİMİ BAŞAT HALE GETİRİLİYOR. BİLİMİN YERİNE DİNİ İNANÇLAR KONULMAK İSTENİYOR.
……………………………………………………………………………….

  • Genç bir adam, Muhammed Peygamber’in evliliklerini, üstelik de başlıca hadisçi sayılan Buhari’yi kaynak göstererek tartışmaya açtı diye tutuklanma ile karşı karşıya kaldı. Aldığı ölüm tehditleri de cabası. İnanç ve fikir özgürlüğü ile birlikte can güvenliğini de koruması gereken Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkileri onun haklarını korumak yerine hakkında tutuklama kararı çıkartmayı tercih ettiler.
  • Bayram süresince kurban sorunu tartışıldı. Bütün tarihi gerçekler kurban ritüelinin İslam’dan çok önceye dayandığını ortaya koyuyor. Bütün tartışmalarda 10 bin TL aylık, üç bin TL bayram yardımı alan emeklilerin kurban kesemeyeceği vurgulandı ama kimse, “Kesemezseniz, kesmeyin” demek cesaretini gösteremedi. Kurban kesmek adeta bir zorunluluk olarak sunuldu ve algılandı.
  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, “laiklik maskesi ile faşizmi gizlemeye çalışıyorlar” bile dedi ve laiklik ilkesine bağlı olmadığını açıkça ilan etmiş oldu.
  • Maarif müfredatı ile kendi inançlarını okullarda yaygın ve esas olarak öğretmeye başlayacaklarını da ilan ettiler zaten.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin “laik” olduğu Anayasası’nda yazıyor, evet! Ama her yazana uymak zorunluluğu mu var?

Anayasalar, devletlerin uyacağı ilkeleri belirler ve uymayanlara yine devletin çeşitli yaptırımlar uygulayacağını öngörürler. Laiklik ilkesine uymayan Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri ile yurttaşlarına yaptırım uygulayacak birisi var mı, peki? Yoktur! Devlet gücü onların elindedir ve onların devleti artık tam anlamı ile dini esaslara göre yönetilmektedir. Anayasanın hiçbir hükmü de kalmamıştır.

Modern anayasalar, inanç özgürlüğü diyerek dini inançların gerçekçi olmadığını gizlemeye; gerçeği parmak arkasına saklamaya çalıştılar. Böylece, inançlar uğruna kan dökülmesini önlemeyi amaçladılar. Türkiye bakımından konuşursak bu mekanizma artık işe yaramaz duruma düştü. Türkiye, dinin ve bilimin ne olduğunu açıkça tartışmak zorunda olduğu bir aşamaya geldi.

Parmak arkasına saklanmanın kimseye bir yararı kalmadı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz