BM Genel Sekreteri Guterres, kişisel temsilcisi Holguin’in görev süresini üç ay daha uzatmış…
Ne yapacak acaba? Yine gelip gidecek mi? Yoksa bugüne kadar topladığı bilgilerle yetinip raporunu mu yazacak? Yeni turlar yapmayı planlıyorsa yanında öneri de getirecek mi?
Holguin’in budan sonra yapabilecekleri hakkında daha onlarca soru gündeme gelebilir ama bizimkiler bunların hiçbirini yemeyecektir. İstediği kadar dolaşsın… Dolaşması sırasında “uygunsuz fikirler” ortaya atması zaten misyonuna ters olarak değerlendirilecek ve itibar görmeyecektir.
Bizimkiler böyle de Rum tarafı çok mu farklı? Hristodulidis her gün söylüyor: “Biz kaldığımız yerden müzakereye hazırız.” Aynı şeyleri tekrarlayıp duracaktır. Oysa, nerede kaldığımız bile belli değildir… O, Crans Montana’dan söz ediyor; Tatar ise Cenevre’deki son toplantıdan…
Bir kısır döngüdür gidiyor… Holguin göreve başladığı zaman bu kısır döngünün nasıl kırılabileceğine dair fikirler paylaşılmıştı. Ben hala aynı noktadayım: Batılı devletler, Kıbrıs sorununun bugünkü şekliyle devam etmesini dünya düzeninin devamı için sakıncalı görüyorlarsa dönmekte olan tekere çomak sokmaya baksınlar. Bizim buralar, Holguin gibilerin dolaşması ile değişmez… Ne Holguinler gördük biz? Kurt Waldheim’dan Ban ki Moon’a kadar ne genel sekreterler yedik? Guterres ve Holguin’e mi kanacağız?
Bakın, Cumhurbaşkanımız Holguin’in temaslarını -siz bunu “saldırılarını” diye de okuyabilirsiniz- atlattıktan hemen sonra, Avusturalya turuna çıktı. KKTC’yi Avusturalya’daki Kıbrıslı Türklere tanıtmaktan o kadar yoruldu ki ardından Sakarya’ya giderek Sapanca gölü kıyılarında yorgunluk attı. Arada kadim dostu bizim de sevgili arkadaşımız Ufuk Soğur ile de bir araya gelip muhabbet etti… Bu güzel hayatı değiştirmeye lüzum var mı?
Görüşmeymiş; toplantıymış… Konuş babam konuş… Üstelik konuştukların kayda da geçsin; yarın karşına çıksınlar, “bunu da sen verdin” desinler… Risk almaya değmez! Meseleyi toptan çözümlemek ve görüşmelerden uzak durmak en iyisi!
Hristodulidis’in ise bir ayağı zaten çukurda. Görüme olsa ne olacak? Herkes Rum tarafının pozisyonunda de değişiklik yapmasını istemeyecek mi? Zaten Holguin de bunun işaretini vererek Rum tarafının da yapması gerekenler olduğunu belirtmedi mi? Dertsiz başını derde sokmanın ne gereği var? En kötüsü, bir memur olarak başladığı kamu görevini “başkan” olarak noktalamak olacak… Bundan daha fazla ne isteyebilirdi ki zaten?
Herkesin bilmesi gerekir ki Kıbrıs sorunu denen statüko, kendi siyasetçilerini ve bürokratlarını da yaratmıştır. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkler veya anavatanlar kadar uluslararası camia içinde de bu sorundan beslenenler vardır.
Sorununu çözmek de ne demek? Sorunu çözmek, bugünkü düzenden beslenenleri neredeyse aç bırakmak demektir. Örnek olarak Kıbrıslı Rum bir avukata atfedilen hikayeyi göstermek yeterlidir. Kırk yıl süren davayı yazıhanedeki ilk gününde sonuca bağlayan oğluna ne demişti, hatırlayın: “İyi bok yedin! Ben bu dava ile evimizi geçindirdim, seni okutup avukat yaptım. Git şimdi kendine yeni bir dava bul bakalım!”
Bizimkiler bu davadan daha iyisini mi bulacaklar?
Direneceklerdir. Direnecekler ve kazanacaklar. Guterres ve Holguin gibiler, hiçbir şey yapamayacaklar! Hiçbir şey olmayacak! Bizimkiler yaptırmayacak! Biz kazanacağız ve onlara hiçbir şey yaptırmayacağız!