PAYDAŞLAR KARAR VERECEK; HALK ÖDEYECEK!

KKTC'DEKİ HER SORUNU PAYDAŞLARIN BİRARAYA GELEREK ÇÖZMESİ İSTENİR. ÜSTELİK BUNUN "İYİ BİR ŞEY" OLDUĞU İMA EDİLİR. ÖYLE Mİ GERÇEKTEN? PAYDAŞLARIN ANLAŞACAĞI HER SONUCA VEYA ÇÖZÜME RAZI OLMAMIZ MI GEREKİR?

0
blank

KKTC’de yeni bir siyasal sistem türetilmeye çalışılıyor: Paydaşlık sistemi!

Demokrasi değil! Demokrasiler seçimlere dayanır. Devletin yetkili organları genel seçimlerle belirlenir. Herkesin bir oyu vardır ve kapalı olarak kullanır. Oylar açık olarak sayılır. Yetkili makamlar belirlendikten sonra kararları almakla sorumlu olurlar.

Sağlıklı demokrasiler güçler ayrılığına dayanır. Yasama veya yürütmede alınan kararlar yargıda sorgulanabilir. Böyle bir düzende alınan kararların genel olarak halkın yararına ve kapsayıcı olması beklenir. Olmadığı iddiasını ileri sürecek olanlar fikir özgürlüğü haklarından yararlanır, eleştirilerini yaparlar; siyasal sistemin bir parçası olarak ilk seçimde karar alıcı konumuna gelmek için çalışırlar. Sistem böyle çalışır…

KKTC’de demokrasi yoktur! KKTC’de “yeni feodalizm” de denen “paydaşlık sistemi” vardır. Bir çıkmaz oluştuğu anda, “ilgili paydaşların” uzlaşması ve sorunu çözmesi beklenir.

blank
ELEKTRİK PAYDAŞLARI ANLAŞTIKLARI İÇİN Mİ; YOKSA ANLAŞAMADIKLARI İÇİN Mİ BİLMİYORUZ AMA KIB-TEK SANTRALINDAN ZEHİRLİ GAZLAR ÇIKMAYA, BİZ DE SOLUMAYA DEVAM EDİYORUZ.
………………………………………………………………………….

Doğu Akdeniz Üniversitesi darboğaza girdi; gelirleri giderlerini karşılayamaz oldu. “Paydaş” da denen YARARLANICILAR hemen devreye girdiler. Kamu kaynaklarından para aktararak sorunun çözülmesini talep ettiler. Bu kaynak halkın vergilerinden oluşmuştur ama halk paydaş değildir. Paydaş, çalışanlar adına sendikalar, belki öğrenciler ve kaynağı kontrol eden hükümettir. Hükümet, halk adına hareket etmezse fazla şey kaybetmez ama paydaşların baskısı altında ezilmemek için kaynaktan ayıracağı bir parçayı diğer paydaşların önüne atar ve kurtulur. DAÜ’de de öyle oldu.

Savaş oldu, hastalık vurdu ve narenciye ürünü dalında mı kaldı? Paydaşlar hemen devreye girer… Ürün satılsın veya satılmasın, kamu kaynaklarından bir pay ayrılır ve paydaşlara dağıtılır.

Kamu görevlileri için de durum aynıdır. Onlar kendilerini toplanan vergilerin paydaşı görüyor ve haklarını alıyorlar. Geneli kapsayan sendikalardan memnun kalmadılar ki, her daire için ayrı sendikalar kurarak “doğrudan paydaş” olmanın yolunu da buldular.

Şimdi et sorununa da, “paydaşlar bir araya gelsin ve sorunu çözsün” diye yaklaşanlar var. Paydaşlar vurup-kırmasınlar diyalog yapsınlar! Kasaplar karkas et istiyor; hayvancılar kuzularını değerinden fazlaya satmaya çalışıyor. Eh, işletme sahipleri de makul fiyata et almak istiyor. Buluşsunlar, diyalog kursunlar ve anlaşsınlar! Böylece tarafların çıkarları korunmuş olur ama eti veya et ürünlerini kullanacaklar olanlar bu uzlaşmanın altında kalabilir. Bu uzlaşma çıkarları korumaya yetmezse, vergi gelirlerinden bir pay daha ayırıp aralarında onu da bölüşürler, olur biter!

Bizde sistem işte böyle çalışır. Üstelik bunu, “çok iyi bir şey” yapıyor gibi yapıyoruz biz. Başbakan Üstel, geçtiğimiz gün, “zümresel çıkarlar toplum çıkarlarının önüne geçemez” dedi ama işler öyle yürümüyor. Zümresel çıkarlar, vurma-kırma dahil her türlü yöntemle korunurken, siyasi çıkar peşinde koşanlar da zümresel çıkar savunucularına destek veriyorlar. Sonuçta toplum çıkarları savunmasız ve savunucusuz kalıyor. Biz bunun canlı tanıklarıyız; yeni örneklerini sık sık yaşıyoruz!

Bu süreç için “paydaşlar demokrasisi” diyecektim ama demedim… Bunun demokrasi ile uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Zaten kimse KKTC’de demokrasi olduğunu ileri sürmemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz