Hatırlarsınız; KKTC’deki kamu yayıncısı konumundaki BRT’nin müdürü Meryem Özkurt, seçim yasaklarını çiğnediği gerekçesi ile mahkeme tarafından hapisle cezalandırıldı. Aslında yasakları çiğneyen çok kişi vardı ama yayını yönetene ceza kesildi ve hapse atıldı.
Meryem Özkurt’u tanıyanlar çok üzüldüler… Haksızlığa uğradığını düşündüler ama yapacak bir şeyleri yoktu. Yasa çok açıktır; hüküm de yasaya uygundu…
Bu konu çok koşulması gerektiği halde konuşulmayan konularımızdan biridir.
Yasa seçim yasaklarını çiğneyenlere iki yıla kadar hapis cezası öngördüğü halde Özkurt’a iki aylık hapis verdi. Belki de bunun nedeni, Özkurt’un yasayı çiğnemek zorunda bırakıldığının görülmesiydi. Tartışmadık!
Seçim yasaklarını çiğnediği gerekçesi ile hapis cezasına çarptırılan biri, cezasını çektikten sonra olsa bile bir kamu görevi olan görevine dönebilir mi? Yasalar dönmesine engel olmasa bile bu geri dönüşü siyasi ahlak bakımından da değerlendirmek gerekmez mi? Değerlendirmedik!
Ne konuşabildik; ne tartışabildik; ne de değerlendirebildik!
Hepimiz biliyoruz ki Özkurt o yasayı uygulamaya kalksaydı asıl o zaman görevden alınacaktı. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve arkadaşları KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale etme amacıyla bir tören düzenlemişlerdi; “ne yapalım KKTC’de demokrasi varmış” diyerek bu törenin ve yapacakları konuşmaların BRT’den yayınlanmamasını hazmetmeleri söz konusu bile olamazdı.
Suç Özkurt’a kaldı ama esas suçlunun Özkurt olmadığını bilenler bu işin dibini karıştırmadı. Özkurt yattı, çıktı ve görevine devam etti. Muhalefet bile itiraz etmedi!
Bu olaydan sonra Türkiye’de yaşanan seçimleri izleyenler aslında Meryem Özkurt için daha fazla üzülüyor olmalıdırlar. Ben de üzülüyorum doğrusu; yerinde olmak istemezdim. Bundan sonraki seçimler sırasında da aynı görevi sürdürecekse çok daha zor durumlarda kalacağını öngörebiliyorum. Alabileceği hiçbir önlem de yoktur!
Siz de izliyorsunuz sanırım; Türkiye’deki seçimlerde devlet olanakları ve parası fütursuzca ve hatta sorumsuzca harcanıp durmaktadır. Sadece geçtiğimiz hafta sonu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim maksatları ile yaptığı harcamalar emimin ki yüz milyonlarca TL’ye ulaşmıştır. Erdoğan’ın miting yapacağı kentlerde diğer partilerin afişleri kapatılmakta, polisler yolları adeta işgal etmekte, bütün yaşamı durdurmaktadırlar. Öğrenciler mitinglere taşınmakta, Ramazan ayında olmamız da değerlendirilerek kadim dostlar için propaganda ziyafetleri düzenlenmektedir. Daha da ileri gidilmekte, polis şefleri AK Parti adaylarının seçmenlerle buluşmalarında boy göstererek destekleyici konuşmalar yapmaktadırlar. Polisler sokak söyleşilerinde AK Parti’ye oy vermeyeceğini söyleyen seçmenleri “devlet karşıtı görüşleri” nedeni ile tutuklamakta; Erdoğan’ın konuşacağı mitinglerde ekonomik sorunları dile getirmeye çalışanları kodese atmaktadırlar.
Seçim ortamında yalan yanlış konuşmayı, devlet parası ile satın alınmış medya organlarını kullanarak bu yalanları gerçekmiş gibi göstermeyi bir kenara bırakıyorum. Bir taraf devlet kaynaklarını hovardaca harcarken, diğer adaylar kendi kıt kaynakları ile seçim kampanyası sürdürmektedirler. Harcanan devletin kaynaklarıdır ve her seçim ortamında olması gereken kurallar açık açık çiğnenmektedir.
Bütün bunların yakın gelecekte Kuzey Kıbrıs’ta da uygulanması kaçınılmazdır. Tam da bu nedenle, seçim yasakları ile ilgili yasal düzenlemelerimizin derhal iptal edilmesini öneriyorum. Aksi takdirde, sorumlu tutulmamaları gereken davranışlarından dolayı hapse göndereceğimiz kişilerin sayısı, çok ama çok fazla olacaktır. Yeni Meryem Özkurtlar yaratmaya hiç gerek yoktur!
Olacakları öngörebiliyoruz: Türkiye’de ne varsa KKTC’de olacaktır!