BURALARDA DİPLOMASİ İŞE YARAMAZ; TARAFLARA BİRAZ “SERT GİRMEK” LAZIM!

HOLGUIN CUELLAR'IN BAŞARILI OLABİLMESİ İÇİN ARKASINDA ABD VE İNGİLTERE'NİN BASKICI GÜCÜ OLMASI GEREKİR

0
blank

Futbol izlemeyi bırakalı çok oldu ama topa veya rakibe “sert giren” futbolcuları hatırlıyorum. Çıtkırıldım olmamak iyidir; faule neden olmadan sert oynayabilen futbolcular rakipleri için “korkulu” olabiliyorlar.

Bugün yapılan görüşmeler de gösterdi ki Kıbrıs sorununun “doğrudan tarafı” durumundaki Rum tarafı ve Türk tarafı, pozisyonlarını gönüllü olarak değiştirmeyecekler. Kıbrıs sorununa çözüm bulmayı bir yana bırakarak “sadece ve sadece tarafları masaya oturtmak peşinde koşan Birleşmiş Milletler” de artık biraz “sert oynamak” zorundadır.

Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıs Cumhuriyeti adına hareket edebilmenin verdiği olanakları geçen zaman için çok etkili bir şekilde kullanmıştır. 150 bin kişilik göçmen kitlesini huzura kavuşturmuş, Kuzey’de bıraktıkları malların gelirinden mahrum olarak yaşamalarına olanak sağlayabilmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yalnız başına idare etme olanağı bulmuş, bu cumhuriyetin iki toplumlu yapısını unutturmayı başarmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş anlaşmalarının özüne ve anayasasına aykırı olabilecek çok sayıda ikili ve uluslararası anlaşma imzalamıştır. Bütün bunların toplam sonucu olarak Doğu Akdeniz’de topraklarının bir kısmı güçlü bir bölge devleti tarafından “haksızca işgal edilmiş” küçük bir ada devleti rolünü oynamaya devam etme olanaklarına kavuşmuştur.

Rahatları yerindedir yani… Hem ekonomik hem de siyasi olarak… Bu nedenle sonuç alıcı görüşme süreci oluşturmaktan kaçınmakta, Kıbrıs Cumhuriyeti adına kendi egemenliklerini Kuzey Kıbrıs’a da yaymanın yolunu arayıp durmayı tercih etmektedirler.

blank
BM GENEL SEKRETERİ GUTERRES, BAŞARILI OLMASINI İSTİYORSA KİŞİSEL TEMSİLCİSİ HOLGUIN CUELLAR’A BURALARDAKİ LİDERLERİN SÖZLERİNE DEĞİL DAVRANIŞLARINA ÖNEM VERMESİ GEREKTİĞİNİ VE ONLARIN SERTLİKTEN ANLADIĞINI DA SÖYLEMİŞ OLMALIDIR ……………………………………………………………………………….

Kıbrıs Türk halkı, varlığını korumak için giriştiği mücadeleyi başarıyla sonuçlandırmış olduğu anda yeniden varoluşsal sorunlarla karşılaştı. Kıbrıs sorununun 1974’teki Barış Harekatı’nın hemen sonrasında uluslararası geçerliliği olacak bir anlaşma ile yeni bir duruma kavuşturulmamış olması Kıbrıslı Türkler için yıkıcı sonuçlara neden oldu: Adanın Kuzeyinde sıkışıp kaldı; önce göç verdi, sonra göç aldı… Demografik sorunlar kültürel ve toplumsal değişime yol açtı. Bugünkü durumda Kıbrıs Türk halkı dediğimizde ne anlattığımız veya anlatmak istediğimiz şeyi gerçekteki karşılığının ne olduğu bile belli değildir. Varoluş mücadelesi başarıldı ama “var olma” başarılamadı!

Bu durum, Kıbrıs sorununun Rum tarafının istediği gibi çözümlenmesi sonucunu doğurmuyor ama; güçleri bu kadarına yetmiyor. Bölgenin güçlü devleti Türkiye de oyunun bir parçasıdır ve Rumların istedikleri sonucun hayata geçmesini engellemektedir.

İsveç’in NATO üyeliği ile ilgili süreç, bugünkü dünya düzeninin başlıca koruyucusu olan Amerika Birleşik Devletleri’nin istediği sonuçları er veya geç elde edebileceğini bir kez daha gösterdi. Rumlar bir yana, Türkiye’nin gücü bile bunu engellemeye yetmiyor. BM Genel Sekreteri’nin “kişisel temsilcisi” unvanını taşıyan Maria Cuellar, Kıbrıs sorununu ele almaya olanak verecek bir zeminin olup olmadığını araştırmak için adaya geldi ama tarihsel bir bakış açısı ve günümüz dünya gerçekleri çerçevesinde değerlendirdiğimiz zaman Kıbrıs sorununun bugünkü şekli ile devam edip etmeyeceğine karar verecek olanların Kıbrıslı Türkler ve Rumlar olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. ABD, Kıbrıs’taki durumdan memnun değilse adına “çözüm” diyeceğimiz “yeni bir durum” yaratmak için ağırlığını koymak zorundadır. Kıbrıs Rum tarafı, yukarıda anlatmaya çalıştığım “rahatlığını” bozmak istemeyecek; Türkiye, yeni bazı kazanımlar elde etmeden akılcı bir çözüme bile destek vermeyecektir. Bu dengeyi bozacak tek güç Amerika Birleşik Devletleri ve yancılarıdır.

Cuellar adaya gelmeden önce ABD yetkilileri ile konuşmuş olmalıydı. ABD’nin desteğini alarak taraflara biraz “sert” ve hatta “faullü” girişmeden müzakerelere başlamak için çaba harcamak hiç de mantıklı olmayacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz