Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), yeni bir bölüm açtı: Akademi… Aslında MİT tarafından hazırlanan ve akademik olmaktan öte anlamlar taşıyan raporlar olduğunu biliyoruz. Bunların en çok ses getireni Emre Taner’in müsteşarlığı döneminde 2006 yılında hazırlanan “Kürt Sorunu Raporu” olmuştu.
Bu tür çalışmalar sorunlara daha bütünlüklü olarak bakılmasını sağlar. Sadece güç kullanılarak çözümlenemeyecek sorunlar, ekonomi, sosyoloji veya kitle psikolojisi bilimlerinin yol göstericiliğinde ele alınırsa çözüme ulaşmak olanağı artar.
Milli İstihbarat Teşkilatı, Kürt sorununa ilişkin kapsamlı raporlar hazırlayarak Oslo sürecinin ortaya çıkmasına neden olmuştu. Başarıya ulaşamamış olmasının nedenleri ayrıca incelenmeyi gerektiriyor olsa bile Oslo süreci, Türkiye’nin siyasal tarihinde iz bırakmıştır. Belki de daha uzun yıllar gizli kalacak yönleri olacak, sonuçta açığa çıkarak tarihteki gerçek yerini alacaktır.
MİT-Akademi tarafından hazırlanan “Batılı Ülkelerde Aşırı Sağ Hareketler” raporu, Türkiye’ye ne kazandıracak? Bu raporu yazdıranlar neyi amaçlıyorlar?
“Aşırı sağ” olarak nitelenen hareketlerin özellikle Avrupa’daki etkilerini artırmakta olduğunu haberlerden izleyerek bile öğrenmek mümkündür. Bir siyasal bilgiler öğrencisi MİT’in hazırladığına benzer bir makale yazarak doktor olmayı hayal edebilirdi. Bu raporu yazdırarak MİT ne elde etmeyi umuyor?
Benim aklıma gelen şudur: Bakın, Batı dediğimiz bölgelerde İslam karşıtı hareketler yükseliyor. Oralardaki yaşama özenmeyin; kendi dinimizin esaslarına göre bir toplum düzeni oluşturmamıza fırsat verin demeye getiriyorlar. Dini esaslara dayalı bir düzen kurmak için bize ölümü gösteriyor, sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar!
Aşırı sağın yükselişte olduğu bir gerçektir. Hollanda’nın Wilders’ini izliyoruz. Birinci parti olduğu seçimden sonra başbakan olamadığını da görüyoruz… Wilders, bir açıklamasında “Sorunun temelinde faşist İslam, Allah ve Muhammed’in hasta ideolojisi var; bu ideolojinin kaynağı da ‘İslami Kavgam’ (Mein Kampf), yani Kuran’dır” demişti. Bir dönem Türkiye’de de popüler olan liberal siyasetçi Loost Lagendick’in ise bunun “bal gibi bir nefret söylemi olduğunu” vurgulayan yaklaşımları olduğunu da biliyoruz. Buna karşılık Wilders’in Kuran’ı yanlış yorumladığını ileri süren din adamları olduğunu duymadık ama…
Almanya İçin Alternatif (AFD) partisinin Almanya’da ikinci parti olduğu söyleniyor. Onlar da “aşırı sağcı” olarak niteleniyorlar. Geçtiğimiz hafta sonu, Almanya’nın çok sayıda kentinde milyonlarca insan AfD’nin yabancıların sınır dışı edilmesini isteyen politikasını kınamak için gösteriler yaptılar. Almanlar, başka Almanların oy verdiği AfD’nin kendilerine ne getireceğini biliyor ve ona karşı mücadele veriyorlar. En azından şimdiki Alman Hükümeti de bu mücadeleye destek veriyor üstelik.
Aşırı sağ var ve yükseliyor ama ona karşı ciddi bir mücadele verenler de var.
Oysa Türkiye’de öyle değil mi? Aşırı sağcılar Türk halkını Kürt sorunu çözümlenirse Türkiye’nin yok olacağı ile korkutuyorlar; bu korkuyu yenmek isteyenler seslerini çıkaramıyorlar. Özgürlüklerini kullanan insanlar casusluk faaliyeti yapmakla suçlanarak hapse atılıyor ve bir türlü çıkamıyorlar.
Türkiye’de de aşırı sağ dalga yükseliştedir. Hem iktidardadır hem de kendine karşı olanları sindirmeyi başarmıştır. Bir zamanların sağcı başbakanları Süleyman Demirel ile Turgut Özal’ı mumla arar olduk. Onlar, kimsenin dini inancına karışmadan kendi “sağcılıkları” ile yetinmişlerdi doğrusu.
MİT raporu, Türkiye’de yaşananları gizlemek için insanların gözüne bir avuç kum serpme çabasından başka bir şey değildir. Batılı ülkelerde aşırı sağın yükselişini engellemek için Doğu’dan gelenlerin ve İslam’ın, batı medeniyeti için bir tehdit olmadığını göstermek gerekir ki bu raporu hazırlatanların buna hiç ama hiç de niyeti yoktur. Dikkat ederseniz kendi inanç ve tutumlarının insan hakları gibi Batılı değerler ile uyumlu olduğunu ileri sürmeye yeltenmiyorlar bile… Onların tek derdi Batı düşmanlığı ama aslında asıl karşı oldukları şey, insan hak ve özgürlüklerinin hayata geçmesi için gerekli olan bu değerlerdir.