Bugün KKTC’nin 40’ncı yılı kutlanıyor.
1983 yılının 15 Kasım’ına gelinirken “ayrı bir devlet” ilan edilmesinin Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünü pekiştireceğini ve Kıbrıs Türk halkının hayatında herhangi bir iyileşme sağlamayacağını savunan 20’li yaşlarında bir gençtim… Aradan tam 40 yıl geçmiş… Kıbrıs sorunu hala çözümsüzdür.
KKTC yıldönümlerinden birinde, KKTC’nin kuruluşuna oy vermiş ve yeni Anayasanın yapılmasına çok ciddi katkılarda bulunmuş insanlardan biri olan İsmail Bozkurt’a, “Kıbrıs Türk Federe Devleti olarak ne yapamıyorduk ki KKTC’ni kurmak istedik?” diye sorduğumda “Hiçbir şey!” diye yanıt vermişti. Aradan tam 40 yıl geçti ve KKTC’nin Kıbrıs Türk halkının yaşamını iyileştirmeye doğrudan bir katkısı olmadığı da görüldü… İsmail Bozkurt, Kıbrıs Postası’da yayınlanan bugünkü demecinde de vurguladı zaten: “Kötü yönetim ve siyasete olan güvenliksiz o günlerden başladı. Sorunlar çözülmediği ve durmadan yeni sorunların eklendiği bir süreç yaşadık”. Yaşıyoruz; 40 yıl daha yaşayabiliriz!
Ama var! 40 yıldan beridir hayatımızda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de var…
KKTC var diye, “tanıtma” politikası yapabilenler var… KKTC’yi tanıtmayı bütün diğer işlerden önde tutuyorlar. 40 yıldır tanıtamadılar ama bununla politika yapmayı sürdürebiliyorlar. Belki de bir 40 yıl daha, aynı şeyi yapıp duranlar olacak.
KKTC ilan edildiği için alınan ve üye devletleri KKTC’yi tanımamaya veya diplomatik ilişki kurmamaya çağıran Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları var… Belki de 40 yıl daha var olacaklar.
Kıbrıs Rum tarafı, bu kararları ambargoya dönüştürmek için uğraşıp duruyor. Belli başarılar elde ettiği gibi başarısızlıkları da var… 40 yıl daha uğraşıp duracaklar!
Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) olarak yapabileceğimiz ama yapmadığımız çok şey vardı. 40 yıl önce KTFD yerine KKTC olduk ama yapabileceklerimizin çoğunu hala daha yapamadık; yapmadık! Bir 40 yıl daha yapmazsak kim ne diyecek?
“Devlet” dediğiniz şey, insan topluluklarının gelişmiş bir örgütlenme biçimidir. Eskiden klan vardı; klanlar birleşince aşiret olurdu. “Biz aşiret miyiz?” diye yakınmamak için devlet kurduk ama bir aşiret reisinin tek başına verebileceği hizmetlerden bile yoksun olduğumuz günler de yaşıyoruz. 40 yıl ne ki? Bir 40 yıl daha böylece yaşayabiliriz!
Oysa ister aşiret denilsin, isterse devlet… Bu örgütlenmelerin belli amaçları vardır: İnsanların tek başına kaldıkları zaman elde edemeyecekleri hizmetleri, bu örgütler üretmek zorundadır. Güvenlik, sosyal dayanışma, üzerinde yaşanan bölgenin alt yapısının güçlendirilmesi, doğal afetlere karşı hazırlık ve mücadele… Bunlar gibi şeyleri tek başımıza elde edemeyiz; birleşerek bir sistem altında çalışmamız gerekir.
KKTC böyle bir “devlet” midir?
Bu soruya içtenlikle yanıt ararsanız, Kıbrıslı Türklerin, KKTC’den önce de kendi güvenliklerini sağlamak için örgütlenmiş olduklarını; diğer ortak hizmetler için de belli altyapılar kurduklarını görebilirsiniz. KKTC, yoktan var edilmiş bir şey değildir. Var olanın geliştirilmiş şeklidir ama bugün ihtiyaç duyulan hizmetleri sağlayabilme yeteneğinden oldukça uzaktadır.
“KKTC bir devlet midir?” sorusuna içtenlikle yanıt verirseniz, KKTC’nin güvenlik başta olmak üzere bu hizmetlerin hiçbirini sağlamaya yeterli olmadığını da görebilirsiniz. KKTC, Kıbrıslı Türklerin ihtiyaç duyduğu ortak hizmetleri karşılayabilecek durumda değildir.
Kuruluşundan bu yana 40 yıl geçti ama KKTC “başarılı bir devlet” olamadı. Başarısızlığını “tanınmamışlık” arkasına gizlemeye çalışan “devletimsi bir örgüt” olduğunu söylemek en doğrusu olacaktır.
40 yıl sonra, hala daha “KKTC nedir?” diye tartışmak istemiyorsak “devlet” olmanın ve devlet olarak kabul edilmenin gereklerini yerine getirmeye yoğunlaşmak gerekiyor.
“Devletmiş gibi” davranmayacaksınız; “devlet” olacaksınız ki sizinle ilgili olumlu ve olumsuz bir hesabı olanlar da size “devlet” gibi davransın.
Yoksa 40 yılın geçtiği gibi, bir 40 yıl daha geçer!
Ne olacak ki zaten?
KTFD’nin geçtiği gibi KKTC de geçer… KKTC gider, KTD gelir!
Nasıl olmasa, yıllar da geçer!