Adada yaşanmışlıklarla sıvanmış toplum mozaiği ile sorunun kimyasına uygun çözüm üretmek zor.
Duygularımızı ve gönlümüzden geçenleri bir kenara koyup rasyonel değerlendirme yapamıyoruz.
Bundan dolayı kademeli ara çözüm neye yol açar?
Bu konuda hiçbir fikrimiz yok.
Burada en güzel örnek ikinci dünya savaşından sonra iki düşman ülke olan Fransız-Alman kömür ABanlaşmasıdır. Adım adım giderek AB gibi bir konfederal yapı oluşturuldu.
Bu yapının kaç yılda ve hangi aşamalardan geçerek oluştuğu ortada.
Buradan hareketle bir çıkarımda bulunup, Kıbrıs’ta kademeli bir çözümün uygun olacağını düşünenlerin sesi, toplumdaki ana akım iki alternatifin (federal çözüm veya iki ayrı devlet) çıkardığı şamatadan dolayı dikkate alınmadı.
Bunun sonucunda da ara çözümlerin içeriğinin ne olabileceğini düşünmek ve fikir üretmek yerine, bütünlüklü çözüm ile sonraki adımlarda olabilecekleri düşünür ve kaygı üretir durumda olduk.
Kıbrıs sorunu geçmişte yaşanmışlıkları kadar, giderek bugüne kadar ortaya konan bütünlüklü çözüm planlarının ışığında geleceğe yönelik kaygıların dile getirildiği bir sorun haline dönüştü.
Kendimizi kurnaz sanırız ama sorunun kimyasını anlayıp, ona göre çözüm üretmeyi akıl edemediğimiz gibi, bunu akıl edenlere de yaptığımız siyasi tercihlerle geçit vermedik.
Geldiğimiz noktada bölgemizde Rusya ve Çin’in artan nüfuzu ve bunu daha da ileriye götürme potansiyelinin olması Kıbrıs’ta şu andaki şekliyle kalacak olan bir çözümsüzlüğün düne göre risk oluşturduğunda bir mutabakat oluştu.
Adadakilere kalsa, sonsuza kadar çözümsüzlüğün süreceğini bilenler, şimdi bu sorunu başka bir evreye geçirmezlerse, onlar için de potansiyel bir sorun olacağını görmüş durumdalar. Hatta ara çözüm yoluyla olumlu yönde ilerleme kaydedilirse, bunun özellikle enerji konusunda tüm taraflar için de kazanç kaynağı olacağı köpürtülmeye çalışılıyor.
Bu son derece rasyonel tespit, Kıbrıs’ta kademeli çözüm evresine geçmek için yeterli mi?
Yeterli değildir çünkü tarafların iç siyasetine bu yıllanmış sorun üzerinden oluşturulan siyasi egemenlikler var.
Ara çözüm fikrine yönelerek dolaylı olarak federal devlet yapısı içindeki “eşit siyasi egemenlik” tartışmasını bir yerde rafa kaldırabilirsiniz ama işin bir de iç siyasetteki “egemenlikler” konusuna hem sağ hem de sol siyasette yapacağı etki vardır.
Kaygılardan uzak iki toplumun günlük hayatlarında yaşadıkları zorluklara merhem olacak iş birliğine dayalı bir plana ve yol haritasına ihtiyaç var. Ekim ortasında, Türk-Yunan Dış İşleri Müsteşarlarının, Kasım ayında da Savunma bakanlığı yetkililerinin iki ülke arasında güven artırıcı konu başlıklarını belirlemek için bir araya gelecek olması umut verici bir gelişmedir.
Benzeri bir yaklaşımın Kıbrıs’a yansımasını beklemek rasyonel olsa da her iki kesimdeki iktidarda olanlara bakınca bunun çok naif bir yaklaşım olduğu sonucu çıkıyor. Zaman içinde ortaya çıkan ara çözüm niteliğindeki iyi fikirlerin, tabiri caizse içine edenlerin kafasıyla, ara çözüm sürecine yürümek ve bu süreci yürütmek mümkün olmaz.
Ara çözümün kapsamını oluşturacak konu başlıklarını Kıbrıs’ta hızlıca oluşturmak mümkündür ama eksik olan ara çözümün içeriği ile birlikte üsluptur. Siyasetteki üslupta değişikliktir. Üslup ara çözüm içeriğinin ayrılmaz parçası, tadı tuzudur.
Adına ister bütünlüklü ister ara deyin, herhangi bir çözüm sürecinin olumlu sonuç vermesi için, iki toplumun tabanlarının beklenmesinin zorunluluk olduğu biliniyor.
Tabanı ara çözüme hazırlayacak üsluptaki değişiklik sırıtmamalı ve geçmiş söylemler ile ilgili hatırlatmalara mahal vermeyecekler tarafından yapılması önemli bir karar eşiğidir. Maksadın oyalama olup olmadığının göstergesidir. Bakalım fark yaratarak tarihe not düşmek, sonraki nesillere siyasi manevi miras bırakmak için her iki kesimdeki iktidar ve muhalefet üstüne düşen açılımları yapıp onurlu çıkış yolunu bulabilecek mi?