Vergiler, zorunlu kamusal hizmetlerin giderlerini karşılamayı amaçlamalıdır. Vergi adı altında kişilerden veya kurumlardan toplanan kaynakların ahlaki dayanağı, “tek başımıza kaldığımızda üretemeyeceğimiz veya başka bir işletmeden satın alamayacağımız” hizmetlerin üretilmesine katkıda bulunmaktır. “Hepimizin yararlandığı hizmetler” diyeceğimiz şeyler yoksa “vergi” denilen şeyin olmasına da gerek yoktur. Hizmet yoksa vergi, Deli Dumrul gibi köprü başına kurulan bir zorbaya ödenen haraçtan başka bir anlam taşımaz. Yararlanmamız için bize sunulan kamusal hizmetler varsa herkesin ekonomik gücüne denk gelecek şekilde vergi yükümlüsü olması mantıklı ve ahlaklı olacaktır.
Zurnanın zırt dediği yer ise şurasıdır: Kişi veya kurumların vergiye konu olması gereken ekonomik gücü nasıl ölçülecektir?
Ekonomik anlamda “güç” veya “refah” dediğimiz şey, alım gücümüzün kendisidir. Esas vergilendirilmesi gerekenin de budur. Katma Değer Vergisi, alım gücünün vergilendirilmesinin en adil ve en etkili yoludur. Herkes tüketmek için aldığı mal veya hizmetin bedelinin yanı sıra, “tüketim vergisi” anlamı da taşımakta olan bir vergi öderse kamusal hizmetlerin üretilmesi için gerekli olan kaynak da sağlanmış olacaktır. Çoğu ülkede buna Katma Değer Vergisi denmektedir.
KKTC’de de böyle bir vergi vardır ve alış-veriş yapan herkes bu vergiyi ödemekle yükümlüdür. Bir ara yurtdışından gelerek alış-veriş yapanları bu vergiden muaf tutmak ve KKTC’den alış-veriş yapmayı cazip hale getirmek istenmişse de bürokrasi bunu başaramamıştır. Güney Kıbrıs’tan gelerek alış-veriş yapanlar da, Nijeryalı öğrenciler de, KKTC’de yerleşmiş Almanlar da, çalışma izni ile gelerek çalışan Pakistanlılar da her türlü alış-verişlerinde yasal olarak belirlenmiş oranlarda KDV ödemektedirler. Burada yaşama, öğrenim görme veya alış-veriş yapma olanağı bulduklarına göre buradaki kamusal hizmetlerden az veya çok yararlanıyorlar demektir. Bu hizmetlerin üretilmesi için gerekli kaynağın oluşturulmasına katkıda bulunmalarında hiçbir ahlaki sorun olmamalıdır.
KKTC hükümeti son ekonomik paket ile bazı KDV oranlarını sıfırlamış ve bunu “bizi pahalılıktan koruyacak büyük bir hizmet” gibi sunmaya kalkışmıştır.
“Temel tüketim maddelerinin” KDV oranı sıfır olmalıymış… Diyelim ki ekmek… KKTC’de satılan ekmeği tüketenlerin böyle bir korumaya ihtiyacı mı var? Veya böyle bir korumaya ihtiyacı olanlar niye KKTC’ye geliyorlar?
KKTC’de 300 bin kadar yurttaşın, 300 bin kadar da yurttaş olmayan kişinin tüketici konumunda olduğunu düşünebiliriz. Sayıları belki birkaç bini geçmeyen KKTC yurttaşını korumak gerekçesinin arkasına sığınarak KDV alacağından vazgeçmemek akılcı bir yol değildir. Temel tüketim maddelerine ulaşmakta zorluk yaşadığını düşündüğünüz KKTC yurttaşlarını korumanın KDV’yi sıfırlamaktan çok daha etkili yolları vardır: Dar gelirli ve çocuklu ailelere “süt parası”; yaşlı ve yoksul olanlara “ilaç parası” gibi yardımlar yapabilirsiniz. Hastaneleri biraz olsun düzeltseniz yoksul yurttaşlarınıza zaten en büyük yardımı yapmış olacaksınız. Bunun yerine KDV sıfırlaması yoluna sapmak, temel bir vergi felsefesinden bile yoksun olduğunuzu göstermekten başka hiçbir işe yaramamıştır. Ne yazık ki KKTC ne yaptığını bilen veya ne yapmak istediğini belirleyebilmiş bir devlet değildir. KKTC, kamusal hizmetlerini tanımlayamamış, nüfus politikası oluşturamamış ve kamusal hizmetlerini nasıl finanse edeceğini kararlaştıramamış bir devlettir. KDV oranları ile sık sık oynanmasının bize gösterdiği tek gerçek de işte budur!