Kuzey Kıbrıs’ta tartışılmakta olan pek çok sorun aslında Ankara kaynaklıdır. Dünkü gazetelerimizde 2023 yılı İktisadi ve Mali İşbirliği Protokolü’nün gerçekte var olup olmadığı sorgulanıyordu. Ercan inşaatı veya açılıp açılmayacağı meseleleri de Erdoğan ile ilgilidir. Elektrik sorununun çözümü konusunda kendi yolumuzu bulmamızın engellenmesi; Kıb-Tek’in akaryakıt ihalelerinin usulüne uygun yapılamamasının kaynağı da büyük ölçüde Ankara değil mi zaten?
Demokrasi sorunları da Ankara’dan kaynaklanıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde dayanılmaz boyutlara varan baskılar; Ulusal Birlik Partisi’nin kendine başkan bile seçememesi ve daha niceleri…
Şimdi 25 Haziran’da yapılacak ara seçime yoğunlaştık… Bugünün sorunlarını dikkate alarak bu seçime katılmak veya katılmamak; erken genel seçim yapmak veya yapmamak tartışılıyor…
Başbakan Üstel ara seçimi yaparak erken seçimi gündemden kaldırmak istiyor. Ali Başman gibi adayı bulsam, ben de öyle yapardım! Bu seçimi kazandığı takdirde Meclis çoğunluğunu elde etmiş kadar olacak; 25 milletvekiline ulaşacak ki artık onsuz ne seçim kararı alınabilecek ne de hükümet kurulabilecek. Seçimi kazandığı takdirde müdahale ile hükümet oluşturduğu veya genel başkan olduğu suçlamalarına kolayca yanıt verme olanağına da kavuşmuş olacak.
CTP ve Tufan Erhürman, Başman’ın karşısına etkili bir aday çıkarma ve diğer muhaliflerin de desteği ile seçimi kazanmak zorunda… Bu olmadığı takdirde erken seçime gitmeyi talep etmeye devam edemeyecekler; etseler bile etkili olamayacaklar. Bugünkü gibi parçalı bir muhalefet ve seçimi kaybetmiş bir CTP’nin erken seçim çağrıları halkta karşılık bulmayacak. Akla gelen ilk soru, “erken seçim olsa ne olacak, olmasa ne olacak” şeklinde olacak!
Bütün bunlar seçimin Türkiye’nin müdahalesi olmaması durumunda geçerli olacak senaryolardır. Zaten öngörümüz de odur: Böyle bir müdahale olmayacak; Kıbrıslı Türkler 14 Mayıs seçimlerinden sonra kendileri ile baş başa kalacaklar. Türkiye’den herhangi bir müdahale olmadığı zaman siyasi partiler ve liderler elde ettikleri sonuçların sorumluluğunu tümüyle yüklenmek durumunda kalacaklar. Ve o zaman Kıbrıs Türk demokrasisi kendi kimliğine kavuşacak adımları atmaya başlayacak; demokrasimiz, istesek de istemesek de yeniden inşa edilecek.
UBP dışındaki partilerin bu seçime olan yaklaşımlarının yetersiz olduğunu, seçimin 14 Mayıs’tan sonra müdahalesiz olarak yaşanma olasılığının dikkate alınmadığını değerlendiriyorum. Seçime katılmak veya katılmamak için ileri sürülen gerekçelerin Türkiye’de yaşanmakta olan değişimi dikkate almaması elbette büyük bir hatadır ve politik değerlendirmeleri ciddi şekilde etkisiz bırakmaktadır.
Şimdiki durum budur ama 14 Mayıs seçim sonuçları ortaya çıktığı zaman özellikle muhalefet partileri yeni durumu değerlendirmek zorunda kalacaklar. Belki de o zaman iş işten geçmiş olacak!