Halkın çoğunluğunun tepki göstereceği bir şeyi “milli” hale getirerek tepki gösterenleri “hain” durumuna düşürmek; bazılarını da çekingenliğe itmek çok zekice bir şey…
Türk kamuoyu bu taktiğin onlarca örneğinin tanıdığıdır. Güvenlik zaafınız mı var; suçu PKK’ya atabilirsiniz! Düşmanın arkasına sığınarak kendi sorunlarınızı gizlediğiniz yetmezmiş gibi, sizin yetersizliğinize dikkat çekmeye çalışanları da “PKK’cı” durumuna düşürür, rahat edersiniz!
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bu taktiği uygulamak çok daha kolaydır. Nasılsa 60 yıllık tükenmeyen bir sermayeniz var: Kıbrıs sorunu… Sorunlara, yetersizliklere veya hukuksuzluklara dikkat çeken olan varsa “Rumcu” ve hatta “vatan haini” olarak suçlanmayı göze almak zorundadır.
Ormanlar yanıyorsa bunun nedenleri üzerinde durmak gerekmez… Türkiye’nin veya adadaki Türk askerlerinin katkılarını ön plana çıkarır, işi “şükran duygularını” ifade etme yarışına dönüştürür, zayıflıkları gizler ve hatta kazançlı bile çıkabilirsiniz.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir yıl kadar önce “müjde” diye açıkladığı “külliye” inşaatı kararının KKTC makamları tarafından alınmamış olmasını “irade gaspı” olarak nitelemek, “hain” olmak için zaten yeterli bir nedendir. İnşaat için gerekli izin süreçlerinin atlanmış olmasını garipsemek veya bu inşaatı gereksiz veya zamansız görmek demek, “Türkiye düşmanı” olmak demektir.
KKTC’de gündeme gelen bütün konular artık bu şekilde tartışılmaktadır: “Ya bizdensin, ya da toprağın”!
Böylece siyasal katılım neredeyse sıfırlanmış durumdadır. KKTC Bakanlar Kurulu üyeleri, düğmelerine basılmış gibi peş peşe ve neredeyse aynı cümleleri ihtiva eden açıklamalar yapmakta; açıklama yapmayı bir sonraki güne erteleyerek görünüşü kurtarmaya kalkışanlar ise hakarete uğramakta veya “Türkiyecilikleri” tartışmaya açılmaktadır: “Ya bizdensin, ya değilsin; bilelim!”
Böyle giderse korktuğumuz başımıza gelecek; Kuzey Kıbrıs’taki Türkiye karşıtlığı çeşitli biçimlere bürünerek veya farklı varyantlar halinde üreyerek çoğalmış olacaktır.
Ankara bunun farkında mı veya bunu yeterince umursuyor mu; bilmiyorum doğrusu! Belki de, “Kuzey Kıbrıs da ne? Onların güvenliğini biz sağlıyor; paralarını biz veriyoruz” diyerek bu tür sorunları kolayca çözebileceklerini düşünüyorlar. Ama Kuzey Kıbrıs’taki “Ankaracıların”, siyaseten ayakta kalmak, başka herhangi bir meşgale ile elde edemeyecekleri kazançları bu yolla sağlamak peşinde koşanların, bu gibi sorunlara aldırmayıp “Şükran sana Anavatan” diyerek rakipleri tarafından “Ankara’nın işbirlikçisi” olmakla suçlanmayı göze alanların bu tür gelişmelerden fazlasıyla memnun olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Böylece siyaset sahnesindeki pek çok rakiplerinden kurtulmuş, kendi beceriksizliklerinin yarattığı sorunları ise gizlemiş olmaktadırlar.
Bu hafta Kuzey Kıbrıs’taki en güncel konu, Erdoğan’ın 19 Temmuz 2021 tarihinde KKTC Meclisi’ndeki konuşma ile duyurduğu müjdeydi: KKTC’ye de bir külliye yapılması için ağaçlar kesildi, kazılar başladı. Böyle bir şeye ihtiyaç var mı, yok mu? Böyle bir şey, KKTC makamlarından izinsiz olarak yapılabilir mi; yapılamaz mı? Bunun gibi sorular çok yavan kalıyor ve tartışma eninde sonunda şu noktaya varıyor: Ankaracı mısınız, değil misiniz?
Cevap vermemekte serbestsiniz tabii… Ama bilin ki, bu iki yaftadan biri sizin haberiniz bile olmadan göğsünüze takılacak ve Ankara’dan yana görünenleri ödüllendirmek için mutlaka bir yol bulunacaktır.
(BU YAZI 3 EKİM 2022 TARİHİNDE MEDYA GÜNLÜĞÜ İSİMLİ HABER SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR)