Güzelyurt ovasındaki narenciye bahçeleri 1974 harekatı sonrasında Kıbrıs Türk yönetiminin kontrolü altına girdi. Bahçelerle birlikte, bugün Lefke Avrupa Üniversitesi Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi tarafından farklı eğitim amaçları ile kullanılan paketleme tesisleri de “bizim oldu”!
Oldu da ne oldu?
KKTC’nin esas meselesi, bu soruya verilecek yanıtta gizlidir.
Narenciye işinden çok anlamıyorduk ama birdenbire dünyanın en önemli narenciye ihracatçılarından biri durumuna gelmiştik. 80’li yıllar böyle geçti. Gazimağusa limanına dayanan gemileri narenciye ile doldurmak için çalışıp duruyorduk. Lefkoşa-Gazimağusa anayolunda kamyondan geçilmiyordu. Kimimiz palet yapıyor; Karpaz köylerindeki kadınlar otobüslerle Güzelyurt’a taşınıp kesim işinde çalışıyordu.
Sonra sorunlar başladı. Dünyanın başka ülkeleri, hem daha uygun maliyet hem de daha kaliteli ve bol çeşitle piyasaya girmeye başladılar. 1990’lı yıllarda imdadımıza, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve geniş bir coğrafya ile yüz milyonlarca insanın serbest pazara katılması yetişti. Yetişti ama sorunlar da ortaya çıkmaya, düşük kaliteli ürünün pazar fiyatı maliyetleri karşılamaya yetmemeye başladı. 1990’lara gelinirken ülkenin en önemli narenciye ihracatçısı haline gelen Sunzest’in patronu Asil Nadir, ihracata giden ürün için ton başına 50 dolar teşvik talep ediyordu. 90’lı yıllarla birlikte narenciye üreticisi ile devletin sonsuz çekişmesi başladı. İhracata prim, bir kamu şirketi olan Cypruvex’in alacağı ürün için destek vs.
Bu arada Sunzest tesisleri Nadir’in borcuna karşılık devlet tarafına geçti ve Cypruvex haline geldi. Cypruvex’in 1974’te hazır bulduğu tesisler, LAÜ tarafından sahiplenilene kadar harabe halinde terk edildi. Aslında bu terk ediş, yaşanan sorunun özünü anlamak için yeterliydi ama anlamak kimsemizin işine gelmedi: Narenciye sektörü kârlı değildi; üreten için olmadığı gibi paketleyip satan için de katma değer üretemiyordu! Görmezlikten gelerek devlet desteği ile yola devam etmeyi tercih ettik.
Son durum, geçen gün ortaya çıktı: Cypruvex’in üreticiden alıp sıkacağı ıskarta ürün için bile ton başına 2 bin TL destek veriliyor. Bazı türlerde bu miktar, ürüne verilen değerin yarısına denk geliyor. Cypruvex, ürünü devlet desteği sayesinde alıp işleyecek ama kâr mı edecek? Hiç sanmıyorum… Günün sonunda o da zarar edecek ve bu zarar da yine devlet tarafından karşılanacak.
Yeni bir durum daha var. Üründe yeşillenme hastalığı başlamış… 50 yıldan beri narenciye ile uğraşan halkımıza yardım için Türkiye’den teknik ekipler gelecekmiş…
Benim anladığım şu oldu: 50 yıldan beri narenciye ile uğraşıyoruz ama bu ürünün geleceğini anlama yeteneği geliştiremedik. İşlemesini ve pazara uygun ürünler üretme gayretini göstermedik. Hazır bulduğumuz tesisleri bile yok ettik. Sektöre giren ihracatçıları bir güzel batırdık. Hastalıkları ile mücadele edecek bilgi birikimini bile sağlayamadık.
Unuttuğum zannedilmesin diye yazayım: Narenciye için su lazım… Yeraltından su çektikçe deniz suyunun hücumuna uğradık. Yeraltı sularının tuzlanmasına karşı önlem olarak derivasyon projesini yaptık. Türkiye bu amaçla milyonlarca dolar harcadı. Şimdi Türkiye’den gelen suyu narenciye bahçelerine ulaştırmak için bize tünel yapılmasını izliyoruz. Sizin anlayacağınız, narenciye ihraç etmek için kendi paramızı harcadığımız gibi Türkiye’nin parasını da harcıyoruz.
Ben buna UTANÇ diyorum. Bunu dediğim için saldırıya maruz kalacağımı da biliyorum. Ama belli başlı kaynağını korumayı beceremeyen, bunun için gerekli bilgileri derleyip bir “bilgi dağarcığı” oluşturamayan ve aradan geçen 50 yıldan sonra ihtiyaç duyduğu devlet desteğinin artırılmasına yani başkalarının ürettikleri paraya muhtaç olan bir sistemden ÖVÜNÇ duyulamaz ama değil mi?
Ya geliştireceksiniz ya öldüreceksiniz!
Biz narenciye sektörünü öldürdük ama cenazesini kaldırmayı reddediyoruz; yeniden ama kendiliğinden canlansın diye bekliyoruz.